DERİN DÜŞÜNCELER...

24 11 2
                                    

Her şey iyi güzeldi ama bir ayrıntıyı atlamıştım. Onun gerçekten Güçlü olduğu ne malumdu ki. Ki bunu o kadar sevindikten sonra düşünmem biraz tuhaf kaçmıştı. Notu tekrar elime alıp okuduğumda aslında daha da umutlanmıştım. Ne yapacağımı hiç anlayamamıştım. Ya bu bir tuzaksa diye düşünmüştüm ki hemen beynimde bir sürü soru oluşmaya başlamıştı.


Elimdeki kağıtla yavaş adımlarla duvar kenarına gidip oturmuştum. Ve kara kara düşünmeye başlamıştım. Ya o değilse, ya biri bana tuzak kurduysa, buradan çıktıktan sonra onu bir daha göremezsem kim niye yapsın ki bunu ama. Tabbi ya!! Zarun! kesin onun planı ama, niye beni bu hastaneden çıkarmak istesin ki ben çıktıktan sonra muhtemelen Güçlü ile bağlantımın kesileceğini düşündüğü için böyle bir şey yapmıştı.


Gel gör ki sanki on tane beynim varmış gibi hissetmiştim ve diğerleri de ya gerçekten Güçlü ise benimle bağlantı kurabilmek için buradan çıkmamı istediyse diye düşünmüştüm. Kafam öylesine karışmış ve dağılmıştı ki toplamaya çalışmak hiç istememiştim sadece, sadece o notu Güçlü'nün göndermiş olduğunu dilemekle yetinmiştim. 


sadece o dört yılı geçirdiğim küçücük odanın tavanına bakıp gözyaşlarımın akmasına izin vermiştim. O kadar zavallı gözüktüğüme emindim ki ama çok zordu kimsenin sana inanmaması, inançsızlık çok berbat ve acınası bir duyguymuş.


Aslında hiçbir zaman çok konuşan bir insan olmamıştım sadece zorda kalırsam yada kendi sesimin tonunu unutursam konuşma ihtiyacı duyardım. Çünkü Güçlü ile kafamızın içindekiler yetmişti her zaman. Bizim ya düşüncelerimiz yada gözlerimiz konuşurdu dudaklarımıza ihtiyaç duymamıştık çoğu zaman. 


Birinin ne hissettiğini konuşmadan, ona sormadan anlamak o kadar özel o kadar değerliymiş ki sadece gözlerine baktığında yada sadece düşüncelerini duyduğunda bu o kişiye daha çok bağlanmanı sağlıyormuş. onun sanki her şeyini tüm hayatını biliyor muşsun gibi ona ne söylesen iyi gelecekmiş gibi hissettirmişti. Yada en azından sadece ben öyle hissetmiştim. 


Tek başına bir odanın içinde nasıl ömür geçerdi? ben bunu sormuştum o zamanlar kendime sürekli cevabı ise kısa ve basitti tek başına bir odanın içinde ömür geçmezdi. insanın ömründen ömür götürürdü anca diye düşünmüştüm haksızda değildim ben, her kimse ne kadar hayatını tek başına geçirmek istediğini söylese de hem inanın hem inanmayın aslında, tek başına mutlu olduğuna inanın ama hayatında kimseyi istemediğine inanmayın...


O kadar çok insan kırmıştır ki onun kalbini o kadar çok canı yanmıştır ki her şeyden vazgeçip kendi köşesine çekildiği zaman çok uzak diyarlara gitmiş ve artık kimsenin onu bulamayacağını düşünerek yaşar hayatı. Ve bu uzak diyarlarda da tanıdığı kimse aslında hiç kimse yoktur...  


Neler düşünmüştüm ben böyle konu nerelere gelmişti düşünürken sanki karşımda kafamın içindekileri dinleyen birisi varmış gibi hissetmiştim. Yani aslında bende hep aynı kurduğum cümleyi savunmuştum. "Kimseye ihtiyacım yok tek başıma yaşayabilirim tabi Güçlü hariç" çünkü ona o an hiç olmadığım kadar ihtiyaç duymuştum ve umarım o da bana ihtiyaç duymuştur.


Bir insan küçücük odanın içinde ne yapabilirse bende onu yapmaya çalışmıştım her seferinde gözlerimi açık tutmaya çalışmıştım. Başka yapılabilecek hiç bir şey yoktu çünkü o oda da, Güçlü gittiğinden beri her gece kabuslarla uyanır olmuştum. kimi zaman ağlıyor,  kimi zaman çığlık atıyor ve kimi zaman da o kadar çaresiz kalmışlığım olurdu ki uyandığım an tepki vermeden yorganı üzerime çeker tavanı izlerdim. Ağlasam ne olur? kim? yanıma gelip "sadece bir rüya Liz" diye tekrardan ben uyuyana kadar yanımda kalacak ki diye düşünmüşlüğüm çok fazla olurdu.


Her seferinde böyle diye diye günü geçirmiş olurdum. yalnız geçirmiş olurdum. Bazen de o kadar saçma düşünceler yer alırdı ki aklımda "kafamın içinde çok fazla vakit geçirdim ve sonunda aklımı kaybettim galiba" derdim kendi kendime.


Çok şey de istemiyorum aslında sadece biraz bana inanmalarını istiyorum, o pencereden biraz birazda benim gözümden bakmalarını istiyorum. 


Buraya ilk geldiğimde ilk aylar geceleri hiç uyuyamamıştım mesela. hastalardan biri gece bana zarar verir diye ödüm kopardı. Durum böyle olunca Güçlü'de " sen uyu ben buradayken kimse sana zarar veremez" derdi. Biraz zorda olsa uyurdum. O konuyla ilgili zaman geçtikçe içimde en ufak bir korku kalmadı. Aksine ben bu kafayla onlara zarar veririm diye korkardım...



İnan Bana Where stories live. Discover now