1. Bölüm "Bir yere mi gidiyordun tatlım?"

7.8K 331 15
                                    

Sadece ilk bölümde büyük bir değişiklik yaptım. Keyifli okumalar.
-

Gözlerimi, kulaklarımın aşina olduğu sağır edici sessizlik yerine birkaç inilti ve mırıldanmayla araladım.

Gözlerim açılır açılmaz gördüğüm sahne, soğukta sert beton zeminde yatan tutulmuş bedenimi hızla doğrulttu.

Sırtımı dikleştirdim ve sığınırca dibine yattığım duvara yaslanıp karşımdakilere bakmaya başladım.

Betondan vücuduma yayılan soğukluk uykumu anında açtı. Gözlerimi kırpıştırdım, hemen ardından bu yeterli gelmeyince ellerime yüzümü ovuşturdum ve kendime gelmeye çalıştım.

Hala uykuda mıydım? Rüya görüyor olmalıydım. Ayırt etmek zordu.

Haftalardır birlikte bu depoda kaldığım, benim gibi evsiz ve kimsesiz olan insanların hepsi yerde, elleri kolları bağlı bir şekilde oturuyorlardı.
Gerçekten bağlılardı! Rüya görmüyordum ve sahne tüm gerçekliği ile önümde duruyordu!

İlk önce gördüğüm bu gerçeği sindirdim. Ve hemen ardından, sorular beynimi sur kapılarına dayanan barbar askerler gibi işgal etmeye başladılar; Bunu kim yapmıştı? Daha önemlisi neden yapmıştı? Ve bunu ben uyurken nasıl olur da bu kadar sessiz ve profesyonelce yapabilmişti?!

Hepsinin ayak bileklerinden birbirlerine bağlantıları olan halatlar geçiyordu. Kolları ie bacaklarına bağlanmıştı. Ağızlarında konuşmalarını engelleyecek bantlar vardı.

Ve hepsinin gözlerinde tek bir ortak şey vardı; Korku.

Birkaç defa sohbetimizin olduğu ama adını hatırlayamadığım kadının gözlerinin içindeki bir şey bana doğru uzanıyor ve yakalarıma asılıyordu. Bu çaresizlik duygusu olmalıydı.

Hepsi panik içinde kıpırdanıp duruyorlar, bileklerine bağlı ipleri gevşetmeye çalışıyorlar ve bir yandan birbirleriyle umutsuzca ve korkularını paylaşırca bakışıyorlardı. Tanrı aşkına, burada ne olmuştu?!

Hızla ayağa fırladım ve onlara doğru koşar adımlarla yürüdüm. Onları hemen çözmem gerekiyordu. Bu insanlar kimdi bilmiyordum ama hikayemi anlattıktan sonra burada sığınmam için kalmama izin vermişlerdi. Bana bir zararları yoktu.

Hepsinin bakışları benim üzerimde olduğundan hissettikkeri tüm korku bedenimi ele geçirmiş sanki beni de bu tuzağa düşürmüştü.

Yanlarına gidip dizlerimin üzerine oturdum ve telaşla onlardan birinin suratına uzandım.

Tam adının Frank olduğunu hatırladığım, çenesinde kirli ve bakımsız uzun sakallar bulunan, suratında hayatın acılarının getirdiği yaşlılık çizgileriyle yaşayan fakat bunlar dışında hakkında başka da bir şey bilmediğim adamın ağzındaki bantı tutmuş açacaktım ki başını iki yana sallamaya başladı.

Sanki bunu yapmamı engellemeye çalışıyordu.
Hepsi bir andan ağızlarındaki bandın sıktığı dudaklarından birkaç kelime çıkarmaya çalıştılar. Fakat ne demeye çalıştıklarını sesleri boğulduğundan anlayamadım.

Ayaklarını yere vurarak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı. Onları her çözmeye yeltenişim de bana başka bir şey göstermek ister gibi çırpınıyorlardı.
Frank'in bantlı dudaklarının arasından tek hece bir kelimeyi seçer gibi oldum.

GİT!

İrkilerek geriye çekildim. Tam bu anda zihnime şimşek çarpması gibi bir soru düştü. Onları bağlayan adam neden beni de bağlamamıştı? Benim farkım neydi?

GörevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin