Nejat için çalışmak sadece para kazanmaktan ibaret olduğu için ne zaman bu konu açılsa benim bir işe ihtiyacımın olmadığını, zaten kendisinin yeterince kazandığını söyleyerek ve bu çalışma mevzusunu bir daha duymak istemediğini belirterek konuyu bir çırpıda kapatıveriyordu. Aslında bu konunun peşini yıllar geçtikçe artık ben de bırakmıştım çünkü çalışmak istiyorsam, o yerin sadece babamın iş yeri olabileceğini biliyordum ve bir kere öyle bir hatayı yapmış biri olarak bir daha asla aynı şeyi yapmayacağıma dair büyük bir yemin yetmiştim.

Disiplinin yeryüzündeki temsilcisi olan babam, aile hayatında bile kendinden taviz vermezken iş yerinde adeta bir gestapoya dönüşüyordu, buna bizzat maruz kalmıştım. Evlendikten bir yıl sonra evden ve Nejat'tan uzaklaşmak için her şeyi göze alabileceğimi zannederek babamın şirketinde çalışmaya başlamıştım ama daha işe başladığımın ilk haftası hayatımın en büyük yanlışını yaptığımı anlamama yetmişti.

Kaldı ki zaten babamla aynı ortamda olmaya bile hevesli biri değilken onunla aynı iş yerinde çalışmak nereden bakılırsa bakılsın büyük bir hattaydı benim için. Neyse ki yıllar sonra da olsa bu kurs işini akıl etmiştim, başta Nejat ve babamın engellerine takılsam da vazgeçmeyerek bu zamana kadar getirebilmiştim. Belki günleri heyecan içinde geçirmiyordum ama hafta sonunun gelmesini iple çekiyordum, bu bile çok değerliydi benim için.

Derin bir nefes alıp verdim ve uzandığım yerden kalkarak odadan çıktım. Aşağıya inip Zehra ile birlikte zaman geçirdim, ta ki akşam olup Nejat eve gelene kadar. Onun yukarıya çıkmasını mutfakta bekledikten sonra ben de yukarıya çıktım ve salondaki koltuğa oturdum, peşi sıra gelen Zehra da sofrayı hazırlamaya başladı. Derin bir sessizlik içinde geçen dakikalar sonra hazır olan sofrada yerimi aldım, çok geçmeden Nejat da salona geldi ve başköşeye oturdu.

"İyi akşamlar," dedi gözleri tabağındayken, aceleci bir tavırda eline çatal ve bıçağını aldı.

"Sana da," deyip yemeğime odaklandım. Sessizlik içinde yemeğimizi yemeye başladıktan birkaç dakika sonra Nejat'ın duraksadığını hissettim, göz ucuyla ona baktığımda bir elinin pantolonun cebinde olduğunu fark ettim. Tam ne olduğunu sorgularken Nejat elini cebinden çıkardı ve masaya bir anahtarla birlikte elini koydu.

"Sana," başımı kaldırıp ona bakınca en az sesi kadar düz bakışlarıyla karşılaştım. "l dönümü hediyesi,"

"Ne bu?" dediğimde masada duran anahtara bakıyordum.

"Araba," dedi gizlemeye çalıştığı ama beceremediği bir bıkkınlıkla, anahtarı ses çıkararak masaya bıraktı. "O kadar kutlama yaptık, hediye almamış dedirtmem,"

Hızlıca bakışlarımı ona döndürdüğümde Nejat çoktan yeniden yemeğine odaklanmıştı. O hissettiğim şaşkınlık hissi hızlıca beni terk ederek yerini bilindik bir hisse bıraktı.

"Teşekkür ederim," dedim ve anahtarı alıp diğer tarafa koydum.

Keşke aldığı hediyesinin maddiyatı kadar bir maneviyatı da olabilseydi ama Nejat'tan böyle bir şeyi beklemek devenin hendek atlaması kadar imkansızdı. Böyleydi işte, olumlu görünen bir şey yaparken bile karşısındaki insanın kötü hissetmesine neden olabiliyordu. İçimden bir ses bunu bazen bilerek yaptığını söylüyordu ki eğer böyleyse durum daha da vahim bir hal alıyordu benim için. Birden lokmalarım boğazıma dizildiğini hissettim, çatalımı bırakarak arkaya yasladığımda doymuştum.

"Bu arada yarın galeriye birlikte gidip bakmamız lazım," dedi Nejat ama ona bakmadım. "Herhangi bir model beğenmedim sen beğenmeyip laf söylersin diye, gel kendin seç."

MESELWhere stories live. Discover now