0.1

115 13 8
                                    

0.1| nesnelere biçilen değerler

Yaklaşık yirmi dakikadır önündeki bomboş sayfayla bakışan Jimin, sinirle kağıdı buruşturup masasının hemen yanındaki çöpe attı. "Beni hayata bağlayan en önemli şey? Düşündüğümde aklıma gelen en eski anım?" diyerek sinirle kendisine verilen ödevin konularını dalga geçer gibi seslendirirken üzüldüğünü hissetmişti.

Sıkıntılı bir şekilde iç geçirirken "Beni hayata bağlayan bir şey?" diyerek tekrar kendine sordu ve kalemini dişlerinin arasına alarak sandalyesinde bir tur döndü. "Öyle bir şey var mı ki acaba?" derken duraksadı. "Hayata bağlamak?"

Kendisini hayattan koparan birçok şey listeleyebilirdi, hatta üzerine uzun bir kompozisyon bile yazabilirdi ancak kendisini hayata bağlayan bir şeyi yirmi dakikadır düşünmesine rağmen bulamamıştı. "Belki de diğer soruya odaklanmalıyımdır," diyerek masasına geri yanaştı ve başka bir kağıt çıkardı. "Pekala, Park Jimin," diyerek kendine ufak bir gaz verdi. "Şimdi zihninin en derinlerine yolculuk yap ve en eski anını düşün."

Önce lise yıllarını düşündü, sonra ortaokul, sonra ilkokul ve daha gerisi yoktu. İlkokul son sınıfta aklıma düşen anıları yüzünden kalbine hafif bir acı doğunca daha fazla geriye gitmek istememişti. "Bu aptal ödevi yapmak zorunda mıyım gerçekten?" diyerek sinirli bir şekilde bağırırken kalemini masaya fırlatıp sandalyesinden kalktı.

"Benim en eski anımdan sana ne, profesör olmuşsun merak ettiğin şeye bak." diye kendi kendine söylenerek mutfağa ilerlese de evde yiyecek bir şey kalmadığını biliyordu. Kalan son paket rameni de dün gece yediğini hatırlıyordu ve yemek yapma konusunda hiçbir zaman yetenekli olmamıştı. İçindeki sıfır beklentiyle dolapları teker teker açsa da hepsinin boş olduğunu görerek geri kapatması çok uzun sürmemişti.

Kendine bir bardak su doldurduktan sonra "Bu sefil hayatı ben mi seçtim gerçekten, Tanrım?" diyerek birkaç dakika tavana bakıp bardaktaki suyu tek dikişte içti ve bardağı geri masaya bırakıp odasına yöneldi. Tam odasına geri giriyordu ki o ilahi sesi duydu; kapısına tıklatan ve "Jimin, evde misin?" diye bağıran Taehyung'un sesini.

Ani bir dönüşle dış kapıya yönelirken "Evdeyim." diye geri bağırdı ve hızlıca kapıyı açtı. Karşısında gördüğü Taehyung'la az önceki gerginliği aniden uçup gitmişti. "Sonunda dönmüşsün!" diye hafif sesli bir şekilde bağırıp Taehyung'a sarıldı. Taehyung da gülümseyerek ona geri sarılırken "Özlemine dayanmak inan çok zordu Jiminnie," diye karşılık verdi.

Jimin yavaşça geri çekilirken "Hoseok da döndü mü?" diye sordu. Hoseok ve Taehyung ev arkadaşıydı ve Jimin'in karşısındaki dairede oturuyorlardı, tanışmaları da bu şekilde olmuştu. Aynı üniversitede olduklarından evlere hemen hemen aynı dönemde çıkmışlar ve taşınırken tanışmışlardı. Daha sonra aynı eve geçmeyi düşünseler de ev sahibi Jimin'in yerine birini bulana kadar buna izin vermeyeceğini söylediğinden geçememişlerdi ancak iki evi de tek bir ev gibi kullandıklarından pek bir şey fark etmemişti.

"Hoseok tatil sonuna kadar ailesinin yanında kalacakmış," diyerek Jimin'e cevap veren Taehyung onu hafifçe iterek içeri girdi. "Ee, neler yaptın bakalım bensiz?" diye heyecanlı bir şekilde sorarken hemen girişteki koltuklardan birine oturmuştu bile. "Hiçbir şeyin tadı olmamıştır kesin."

Jimin, Taehyung'un söylediği şeye hafifçe gülerken dış kapıyı kapatarak Taehyung'un karşısındaki koltuğa oturdu. "Aslına bakarsan gayet de kafamı dinledim." diye şakayla karışık bir cevap verse de ikisi de böyle olmadığını biliyordu. Jimin sır verecek gibi hafifçe eğilip "Ama aç kaldığımı itiraf edeceğim." diye fısıldadı.

Jimin'in yemek yapmakta berbat olduğunu bilen Taehyung ufak bir kahkaha atarken "Nedense hiç şaşırmadım." diye cevap verdi. "Benim gelmem bunu pek değiştirmeyecek ama, biliyorsun. Hoseok'suz bir hiçiz."

nothing but u | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin