/M

60 3 5
                                    


25 Şubat

Gölgeler... Odadaki eşyaların gölgelerinin arasında kendini izlemek, ve hayallere dalmak.

Miğferlerin, kılıçların bronz ve çelikten yüzeylerinden yansıyan ve odaya daha da nostaljik ve gizemli bir hava katan sarı ışık da cabası...

Türkiye büyülenmiş gibiydi. Gözleri, odada yan yana duran birkaç vitrine dikiliymiş gibi görünse de sanki başka yerlere seyahat ediyor; hatta zaman yolculuğu yaptırıyorlardı ona.

İnsana transa geçtiğini düşündürecek şekilde, ağzından salya akıta akıta başını yana eğmiş; Sultan Mehmet'inkine çok benzeyen o sonda, duvarda asılı duran kılıca elini uzatmıştı ki...

ZARRRRRRRR

Zilin cırtlak sesiyle yerinden sıçrayıverdi.

Kapıya gelirken yanından geçtiği camda hareket eden bir gölge görür gibi olmuştu bir an, ama kapıda kimsecikler yoktu.

"Herhalde şu kapıyı çalıp da anında toz olmayı başaran kargoculardan biri" diye düşündü, çünkü kapıyı açtığında gözüne çarpan tek şey yerde duran ufak bir paketti.

Paket ellerinde, evin etrafında birkaç tur attı. Ama köşedeki duvara dayalı çam ağacının altından fırlayıp ödünü koparan kedi dışında bahçe bomboştu.

Kar yağmamış olsa da dışarda iki dakika durmak onu titretmeye yetmişti.
Burnu yavaş yavaş kızarırken o, soğuktan kuruyan ellerindeki özensizce bantlanmış kese kağıdı paketin arkasını çevirdi.

Tuhaf bir el yazısıydı.
Sondaki adını zar zor seçebilmişti.

Özür..

Özür dilerim Türkiye.

******
Ağaç dalında oturmuş, sallanan bacaklarının kaldırımda oluşan gölgelerini gören hayvanların kaçışma sesleri eşliğinde havai fişekleri izlemişlerdi.

"Mrrneden diğrrrlerrriyle takılmrryorrsun?"

Gülerek sorusunu cevapsız bırakan Arnavutluk, bir süre Kosova'nın başını okşadı ve sonra duruverdi.

"Ne kadar oldu?"

Kedi gerindi, esnediği gibi de o ufak cüssesi ağzından başlamak üzere genişledi ve gri kılları seyreldi.

Tamamen insan haline geldiğinde ufak dudaklarını şaplatıp ona kaçamak bir bakış attı.

Arnavutluk birkaç kez saatine baktıktan sonra hayretle Kosova'yı dürttü. Öyle ki neredeyse aşağı düşüyordu zavallı.

"Beş dakika 20 saniye! 22...23..."

Başını kaldırıp ona baktı, sonra tekrar saatine ...26...27

Bu sefer başını saatinden kaldırmadı, hatta biraz daha eğildi ki tekrar kediye dönüşürken onu görmesin. İzlenilmekten utandığını itiraf etmişti çünkü önceden, zavallı...

"35." Mırıldanmayı duyunca başını kaldırdı Arnavutluk.

"5 dawwkika 35 sawniyew"

SersemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin