LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA

Start from the beginning
                                    

"Berceste'nin tüm bunlardan haberi var mı?"

"Hayır, senin dönmeni bekledim. En başından beri dosyayla sen ilgileniyorsun, bir de duygusal durumlar falan olunca söylemedik. Biraz narin bir kız, babasının durumunu kaldıramayabilir. Yeşim'le terapiye devam ediyorlar, o benim anlatmamı istemedi. Sen Berceste'yi daha iyi tanıyorsun, uygun bir dille anlatırsın. Cezasının müebbet olacağını da söyle, boşuna umutlanmasın."

Akif Karan derin bir nefes aldı. "Çok sağ olun Yarbay'ım." diyerek minnetini belli etti.

Berceste'nin zayıf bünyesi tüm bunları kaldıramazdı. Akif Karan bunu çok iyi biliyordu. En azından babası Türkiye'ye gelinceye kadar anlatmamaya karar verdi.

Babası yaşıyordu. Güzeli en çok buna sevinirdi. Ama önce buraya sağ salim gelmesi gerekiyordu. Yine umutlandırıp onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu.

Ancak planı uygulamakta geç kalmıştı. Berceste her şeyi duymuş ve yıkılmıştı...

Akif Karan, sevdiği kadının güvenini kırdığı için kendine kızdı. Aralarında yalan olmamasını söylemişken ilk yalanı kendisi söylemişti. Onu üzmemek için sakladığı gerçek daha beter üzmüştü. Berceste'nin canının yanmasına mâni olmak isterken yakan kendisi olmuştu.

Günümüz...

Kopan bir çiçeği, dalına geri düğümlemek isteyen kalpler var.

Yine bir hazan mevsimiydi. Hayatın dalından birer birer kıymet verdiklerimiz toprağa düşerken, yüreğime çaresi olmayan bir hüzün düşmüştü.

Morgun kapısında ne kadar durduk, ne kadar gözyaşı döktüm bilmiyorum. Gözlerimin kenarları sanki bir ateş yanmışcasına acıyla kavruluyordu. Gözyaşlarım dur durak bilmeden patır patır yanaklarıma düşüp derimi tahriş ediyordu.

İstanbul'a gelmiştim. Akif Karan yanımdaydı ama kolum kanadım kırılmıştı. Tatile değil cenazeye gelmiştim.

Araba durduğunda başımı Defne'nin kucağından güçlükle kaldırdım. Argun ağabey ve Akif Karan eş zamanlı arabadan indiğinde elimin ayasıyla gözlerimi kurulayarak geldiğimiz yere puslu bakışlarımın arkasından baktım. Denize karşı büyük bir yalının önündeydik.

Benden taraftaki kapı açıldığında yorgunca başımı o yöne çevirdim. Akif Karan arabanın içine eğilerek, "Güzelim, kucağıma alayım mı?" diye sordu.

Başımı iki yana sallayarak reddettim. Hastaneden onun kucağında çıkabilmiştim. Adım atmaya takatim yoktu. Zira canım çekilmişti. Ancak nereye kadar bir başkasının yardımıyla ayakta duracaktım. Artık bu hayatta yapayalnızdım. Uçta kıyıda görebildiğim babam da yoktu. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendiğimi zannediyordum ta ki bugüne kadar... Aslında daima babamın gölgesini üzerimde hissettiğimi anlamıştım. Yanımda değilken bile onun ağırlığını kalbimin üstünde hep hissetmiştim.

Şimdi Akif Karan'dan ve onun ailesinden başka kimsem yoktu. Onlara yük olduğum gerçeği bugün bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Babam geldiğinde gideceğim bir evim olduğunu biliyordum ancak şimdi öyle değildi.

Evsizdim. Yurtsuz, yuvasızdım.

Akif Karan elimi parmaklarıyla kavrayarak sıcak avcuna hapsetti. Düşünceleri şimdilik rafa kaldırdım. Ayaklarımı çimlerle kaplı zemine bastığımda Akif Karan'ın kolunu belimde hissetmiştim. Bacaklarım uyuşukça doğrulmamı sağladı. Başımı sevdiğimin göğsüne yaslayıverdim. Belimdeki koluyla beni gövdesine bastırdı. Ona sığınmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Başımın arkasına yerleştirdiği eliyle yüzümü kalbine yasladım. Kalbinin dingin ritimleri alnıma çarpıyordu. Ağladığımdan şiddetli bir ağrı şakaklarımı zonklatıyordu. Onun sığınağında acım olmaz zannederdim ama bu acı geçmiyordu.

KOYU LÂCİVERT SEVDAWhere stories live. Discover now