Sokağın Sonu

19.7K 742 425
                                    


Gözlerim pencerenin dışında, kaldırımda yürüyen yaşlı adama kaymıştı. Elindeki gazeteyi birkaç kez katlamış; koltuk altına sıkıştırmakla meşguldü. Fakat aynı anda kaldırımı döverek yağan yağmur onun en büyük engeli gibiydi. Diğer eliyle siyah şemsiyesini tutmaya çalışan yaşlı adamın üzerinde dizlerine kadar inen siyah bir palto vardı. Dudaklarına tutuşturduğu sigaranın dumanı yüzünü örtüyordu fakat dudaklarının yılların getirisiyle soyulmaya yüz tutması, yüzündeki bariz kusurlardan biriydi. Soluk bir deri ve kahverengi güneş lekeleri, gri gökyüzü adamın suratını aydınlattığında görülen diğer kusurlarıydı.

Yaşlı adam, ancak gazetesini koltuk altına sıkıştırdığında tek elini boş bulabilmişti. Sonra eli dudaklarının arasına tutuşturduğu sigaraya gitti. Gereğinden fazla orada duran sigaradan dolayı rahatsız olmuşa benziyordu fakat gözleri her zaman çatıktı, boş bakan mavi gözler yılların acı ve hüznüyle dolmuş gibiydi ve onun dışında hiçbir duygu belirtisi yoktu. Sadece kapağı çoktan kapanmış geçmiş yılların roman kitabı; sayfaları sert bir rüzgarda savruluyormuş gibi yaşlı adamın gözlerine yansımıştı. Belkide adam yağmuru sevmiyordu ya da zihninin içinde sert rüzgarlarla dönen sayfaların kokusunu sevmiyordu. Belkide sadece sigarası için yeni bir marka denemişti ve kalitesinden hoşlanmamıştı.

Geçmiş roman sayfalarının her bir satırında kullanılan mürekkep gün geçtikçe siliniyor gibiydi. Bu pek iyi görmeyen gözleriyle yazdığı satırlardan ya da satırları yazan kalemin kalitesinden kaynaklanıyor olabilirdi. Zaman, aynı su gibi koyu izler bırakan mürekkebin üstünü ıslatıp buğulu bir hale getiriyordu. Yaşlı adam belki de bu yüzden ıslaklığı ve yağmuru sevmiyordu.

Şemsiyesini kavradığı elinden de belliydi. Siyah şemsiyenin ortasını kır saçlarının tam üstüne hizalamıştı. Yağmur damlalarının kendisine temas etmesine tahammülü yokmuş gibiydi. Kaldırımın tam ortasında durmuştu. Yanından geçenlere aldırmayarak bir süre bekledikten sonra tekrar yürümeye başladı. Fakat siyah ayakkabıların kaldırımdaki tutarsızlığı onun zihnindeki karışıklığı gösteriyordu. Kararsız ve tereddütlü adımlar yaşlı bir adamın profiline uymamıştı.

Bir yere gitmedi yaşlı adam, yürüdü ve bisikletçinin önünde duran sarı ve ıslak banka oturdu. Bankın yanında bir de mavi bir bisiklet vardı. Bisiklet gümüş bir zincirle ıslak ağaca kilitlenmişti. Kışın başlangıcı olmasına rağmen bazı yaprakları seyrek bir şekilde ağacın üzerinde duruyordu, fakat onlar da kurumuş ve sararmıştı. Kaldırım kenarındaki su birikintisi yere düşen sarı yapraklarla yıkanıyordu. Yerde de artık sonbaharın habercisi olan o kuru ve sarı yapraklar çok sık değildi fakat yağmur bu mevsimin özelliğine yakışan şeydi. Buradan çekilecek bir fotoğraf ancak sonbahar kokabilirdi.

Yaşlı adamın gözleri mavi bisikletin zincirlerine bir süre takılı kaldı. Zihninde de aynı bu zincirler gibi kilitlediği anılar vardı belki de. Karanlığın çoktan hakim olduğu anılar. Fakat yaşlı adam yine de gözlerine duygu yansıtmamaktan taviz vermiyordu. Hüzün ve acı dışındaki tüm duygular okyanus gözlerinden merdut edilmişti. Zihnine kilitlediği anıların sağlam zincirleri de su gibi olan zamandan dolayı paslanmıştı. Gevşemiş ve karanlığı az da olsa dışarı salmıştı ve belkide o yüzden yaşlı adamın gözleri hüzün barındırıyordu.

Yaşlı adamın gözleri gözlerimi bulduğunda bir an irkildim. Mavi gözleri hâlâ çatıktı ve sigarasını almak için elini tekrar ağzına götürüyordu. Kalbim hızlı hızlı atarken geri çekildim ve perdenin kenarını tutarak pencereyi kapadım.

"Yemeğe oturun çocuklar," dedi annemin kısık ve hızlı çıkan sesi. Kardeşlerimle birlikte yemek masasına yürürken adımlarımız koridorda yankılanmıştı. Hızlı bir şekilde sofraya geçerken beyazlıktan ve parlaklıktan ırak tabaklar her birimizin sandalyesinin önüne dizilmişti. Ben on yedi yaşında bir erkek çocuğuydum. İkiz erkek kardeşlerim benden on yaş küçüktüler. Benden büyük olan iki tane ablam vardı. Büyüğüyle aramda dört yaş, küçüğüyle ise yalnızca üç yaş vardı. En büyük ablam aynı annemiz gibi davranırdı ve anormal bir ailenin içinde ne kadar sağlıklı bir olgunluk kazanabildiyse o kadar olgundu. Küçüğü ise kendini oldukça salmıştı. Hayat onun kader akışına nasıl bir yön verirse o yönden sapmak için uğraşmıyordu. Bu yüzden onu her ne kadar korumaya çalışsam da birçok erkek arkadaşı olmuştu ve olmaya devam ediyordu. İkiz kardeşlerim suskundular; evde duran herkes suskundu çünkü katı kuralları olan bir babamız vardı.

Sokağın SonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin