Aptal zamanın aptal oyunları-Bölüm1

2.2K 253 234
                                    

Bölüm şarkısı: Troye Sivan- Take yourself home


Boll boll yorumlarınızı bekliyorum🤭

Kaybettiklerinin arasından değerlileri çekip çıkarabilecek miydik sorusunun cevabı hayatın insafına kalmış bir gerçekti. Aptallarla çevrelenmiş hayatımız, nefes alıyorsa bile yaşamaya değer diyerek daraltmıştık kendi nefes alanımızı. Bizim yerimize de elbet birisi gülüyordur diye düşünüyorduk o küçücük alanda. Ben nefesi, o ise hayatı elinde tutarak kahkaha atabiliyordu sonuçta.

"Jeongin, kitaplarının hepsini mi getirdin?"

"Evet? Bir sorun mu var?"

Hırçınlığının aksine sakin bir şekilde kafamı sallayarak "Hayır tabii ki de," diye mırıldandım önümdeki kutunu ayağımla önüne doğru iterek. "Kitaplarını ne kadar çok sevdiğini biliyorum ama hepsini getireceğini bilmiyordum."

"Artık biliyorsun."

Alıştığım için sadece kafamı sallayarak önüme döndüm. Alışılması zor bir durumun ortasına gülle gibi düşmüş iki kardeştik biz. Aslında, alışmak zorunda olmadığımız, zorunda olmaya bırakıldığımız bir hayattı bizimkisi.

Ben, Choi Soobin, 24 yaşında mühendislik okuyan biriydim. İki yıl önce dondurmak zorunda kaldığımı göz ardı edersek, evet, mühendis adayıydım. Kardeşim Choi Jeongin, hala öğrenciydi. Son sınıf olması gerekirken maalesef yaşadığımız korkunç olaydan sonra bir yıl okula gitmemiş, daha sonra Amerika da doktorunun zoruyla oradaki okullardan birisine yazılmıştı. Ama ne yazık ki ortama alışamamış, iyileşmesini umarken daha kötü olmuştu. Bu yüzden tekrar doktorunun isteğiyle 2 yıldan sonra tekrar kendi ülkemize dönmek zorunda kalmıştık.

Hayatımız iki yıl önce sert bir rüzgarın ayağına takılmış, oradan oraya savrulmuştu. Savrulan hayatımızın peşinden koşan bizlerse, her seferinde başka limanlarda nefeslenmek zorunda kalmıştık. Ama yine uzun bir zamanın sonunda rüzgarın bizi aldığı yere tekrar dönmüştük. Geri dönme kararımız iyi mi sonuçlanacaktı yoksa kestiğimiz ipin yanlış olması yüzünden elimizde mi patlayacaktı bunu bize yine zaman gösterecekti.

Elimdeki çerçeveyi televizyonun yanına bırakırken, "Acıktın mı?" diye mırıldandım omzumun üzerinden yüzüne bakmaya çalışırken. Yere oturmuş, bibloları yerleştirirken, sadece omuzlarını çekmişti. Geleli yarım saat olmuştu ama şimdiden içine çekilmiş gibiydi.

"Evde şimdilik bir şey yok. Bugünlük sipariş verelim, yarın okul formanı aldıktan sonra markete gideriz. Olur mu?"

Yine sadece çekilen bir omuzla, derin bir nefes alarak elimdeki son çerçeveyi de yerine bırakıp yanına adımladım. Sakince yanına otururken, elimdeki bezle diğer biblonu alıp temizlemeye başladım.

"Galiba bugün hyung ile konuşmak istemiyorsun?"

"Evet, istemiyorum."

Gözlerimi kısarak yüzüne dönerken, "Kalbimi kırıyorsun, canım kardeşim." diye mırıldandım. "Kıyamam, üfleyeyim de geçsin mi?"

Alaycı sesini duyunca, sırıtarak omzumla hafif bir şekilde omzuna vurdum. Bu hayatta vazgeçilmeyen bir şey varsa eğer ismi kardeş olmalıydı. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, her zaman bir tarafın senden habersiz söylediklerini, yaptıklarını görmezden gelip affediyordu onu.

"Jeongin, belki bana kızgınsın. Belki de kırgınsın. Ama bunu senin için yaptığımı biliyorsun dimi? Bazen ben de gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Yaptığım her şeyin elimde kaldığını hissediyorum. Kendimi faydasız, hayal kırıklığıymış gibi hissediyorum. Hyungun elinden geldiği kadar yanında. Ve olmaya da devam edecek bunu unutma olur mu?"

Blue & Grey / YeonBin HyunInWhere stories live. Discover now