Kurtarılmayı bekleyen solmuş ceset - Bölüm 16

979 153 157
                                    

Merhaba canım okuyucularım. Nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Yeni bölüme geçmeden önce bir duyuru yapmak istiyorum.

Maalesef, bundan sonra bölümlere sınır koymak zorundayım. Bunu yapmayı hiç istemezdim ama gerçek okuyucumdan çok hayalet okuyuculara sahibim ve bu beni gerçekten çok üzüyor. Bu yüzden bu durum düzelene kadar sınır koyuyorum bölümlere. Umarım beni anlarsınız.

Vote sınırı +40, yorum sınırı +45.

İyi okumalar.

Bölüm şarkıs: Bts - Jamais Vu


Günlerce koşarsın, düşersin, dizlerin kanar ama sarıp tekrar koşmaya başlarsın, tekrar düşersin, ağlarsın, bırakmak istersin ama bir şekilde devam edersin. Durmadan günlerce, haftalarca, aylarca belki de yıllarca koşarsın. Hayaline daha da yakınlaşmak için gecenin eteğindeki gündüzle birlikte yarının doğuşunu görmeye çalışırsın. Tam hedefime ulaştım, elimi uzatsam oradayım derken bir sarsıntıyla gözlerini açarsın.

Rüya. Ve ondan sonra gelen gerçek hayatın gerçekliği.

Yüzdeki buruk gülümseme, hayal kırıklığı ve onun ile birlikte genel yorgunluk hayalin hayal olarak kaldığı bir güne merhaba demenin bir başka yolu. Pes etmeden hayaline ulaşabilen insanlara imrenerek bakmayı uzun zaman önce geride bırakmış birisi olarak söyleyebilirim ki hayalsiz yaşamak, mezarın içindeki cesedin kurtarılmak istemesi kadar imkansız, bir o kadar da daha imkansızdı.

Tanrı insana çekemeyeceği acıyı vermezmiş derler insanlar. Hiçbir zaman inanmadığım sevgili Tanrı, söyler misin bana sana inanmadığım halde neden bu yükleri benim omzuma bıraktın ki? Varlığının olup olmadığını bile bilmezken neden tüm sorunları benim, bizim üzerimize bırakıp kenara çekildin?

"Soobin, bir şeyler içmek ister misin?"

Kulağıma değen nefesle irkilip kafam geri çekerken, bakışlarımı yüzüme bakan Sejun'a çevirdin. Yüksek müzik yüzünden kulaklarım her an sağır olacakmış gibiydi ve ben yüksek sesten nefret ederdim. Bağıran insanlardan, gürültüden, çok fazla sesten nefret ederdim. Ve ben şu an yüksek müziğin ev sahipliyi yaptığı yerde oturmuş ne halt ettiğimi anlamaya çalışıyordum.

Hâlâ cevap alamadığı için yüzüme bakan Sejun ile sadece kafamı sallayarak "İstemiyorum," dedim kafamı koltuğun başlığına yaslayarak. "Jeongin evde yalnız. Birazdan gideceğim."

Bakışlarımızı bizimle birlikte oturan diğer kişilere çevirirken, bakışlarım bakışları üzerimde olan kişiyle çakıştı. Üzerindeki siyah gömleği üzerine tam oturmuş üstünden üç düğmesini açık bırakmıştı. Yeni kestirdiği siyah şekilli saçları, siyah dar pantolonu, içki içtiği için hafif baygın bakışları yüzümde turlarken gerginlikle yutkunarak gözlerimi üzerinden çektim.

Her geçen gün güzelliği daha fazla canımı yakıyordu ve en kötüsüyse o bunun farkındaydı. Buraya geleceğimi bildiği için eskiden çok sevdiğim parfümünü sıkmış, uzun zaman önce ona aldığım kolyeyi takarak bilerek gömleğinin üzerine çıkartmıştı. O gerçekten tam bir şeytan olmuştu. Toy olan çocuk yerine çok farklı birisi gelmişti.

Onun yanında oturan lacivert elbisesiyle hoş gözüken Lee Hi elindeki içkisinden ufak ufak yudumlarken arada bakışlarını yanında oturan Yeonjun'a çeviriyor kulağına eğilip bir şeyler söylüyordu. Ama onun aksine Yeonjun onu dinlemiyor bakışları benle Sejun arasında gidip geliyordu.

"Soobin, geri döneceğini düşünmüyordum. Hatta herkes temelli gittiğini düşünüyordu. Ama gidişin gibi gelişin de ani oldu. Özlettin kendini."

Blue & Grey / YeonBin HyunInWhere stories live. Discover now