On Bir

316 25 30
                                    

Acele etmeden ilikledi gömleğinin düğmelerini. Bembeyaz gömlekte tek bir kırışık yoktu. Seçtiği kol düğmelerini taktı. Kravatını bağlayıp parmaklarının arasında çekip düzeltirken aynadaki yansımasına bakıyordu. Saçlarını kısaltmıştı ve bu gece dalgalı halinden eser yoktu. Parfüm şişesini aldı eline. Kokuyu sürdükten sonra parmak uçlarıyla boynuna dokunup gülümsedi.

''Gören de damat oluyorsun sanır.''

''O da olacak bir gün.''

''Gelinin, Mira Hanım olmasını istiyorsan çok beklersin.''

''Beklerim, mesele değil.''

Tuna gözlerini devirdi bu sözleri duyunca. Komodinin üzerindeki telefon çaldı biraz sonra. Pencerenin önünden gelip telefonun ekranına baktı. ''Annen arıyor.'' Arkadaşından bir karşılık almadı. ''Duymuyor musun? Annen arıyor, diyorum.'' Giyinme odasının kapısına kadar gitti.

''Duydum.''

''Açmayacak mısın?''

''Hayır.''

''Belki mühim bir şeydir.''

''Sanmıyorum.''

Tuna bu ilgisiz tavra biraz kızdı. ''Bunu ilk kez yapmıyorsun. Annenin aramalarını görmezden geldiğine daha evvel de şahit oldum. Neden konuşmuyorsun kadınla? Ayrıca Bora sen bu kadını en son ne zaman ziyaret ettin?''

''Annemden bahsedip keyfimi kaçırmak istemiyorum.''

''Ne yaptı sana bu kadın? Ne yaşandı aranızda da böyle konuşuyorsun?''

''Aile meselelerime karışmamanı rica edeceğim. Gönlün olacaksa şunu söyleyeyim, uygun bir vakitte geri arayacağım. Ve inan, saçma bir nedenle aradığına eminim.''

''Belki sadece sesini duymak istiyordur. Bu yeteri kadar geçerli bir sebep değil mi?''

''Lütfen, bundan konuşmak istemiyorum.'' Giyinme odasından yatak odasına geçti. ''Ben çıkıyorum.'' Telefonunu aldı.

''Beraber gitmeyecek miyiz?''

''Tabii ki hayır. Ben Mira'yı almaya gideceğim.''

''Tamam, beraber gidelim. Nasılsa aynı yere gidiyoruz.''

''Yalnız gideceğim.'' diyerek kapıya doğru yürüdü Bora. Peşinden gelen Tuna'ya başka bir şey söylemedi. Ayrı ayrı arabalarına binip evden ayrıldılar.

***

Hangi elbiseyi giydiğini düşünüyordu Bora onu beklerken. İkisi de ona çok yakışırdı muhakkak ama onu yine bir prenses gibi görmek istediğinden pudra pembesi olanı giymiş olmasını diliyordu. Sorduğunda onu seçtiği için sırf inat olsun diye diğerini de giymiş olabilirdi.

Mira evin kapısında göründüğünde yaslandığı yerden doğruldu. Merakı nihayet son bulmuştu. Tebessüm etti ona bakarken. Pudra pembesi elbisesinin içinde, zarif bir yürüyüşle, ağır adımlarla yaklaşıyordu. Saçları topuz yapılmıştı. Kulağında küçücük küpeler, boynunda sade bir kolye ve kollarının üzerinde elbiseyle aynı renk ince tülden bir şal vardı. Uzun eldivenleri dirseklerine kadardı. Küçük bir el çantası taşıyordu. Yani yine bir prenses gibi görünüyordu. Geldi ve tam karşısında durdu.

''Çok güzel görünüyorsunuz, Mira Hanım.''

''Başına, her zamanki gibi, eklemeyi unuttun.''

''Ah, doğru. Özür dilerim.'' Kollarını kendinden biraz uzaklaştırıp avuçlarını açtı. ''Peki ya ben?''

''Bir gün içinde iki iltifat alamazsın.''

İki AşıkWhere stories live. Discover now