50.Bölüm

2.1K 175 102
                                    

Gözlerimi açtığımda masmavi gökyüzü ve ağaç yapraklarıyla karşılaştım. En son neler olduğunu zerre hatırlamıyordum. Sanki dünden kalmış gibiydim ama lanet baş ağrıları yoktu. Yattığım yer o kadar da rahat değildi. Meraklı gözlerimi etrafa çevirdiğimde nutkum tutuldu. Yattığım bank, yürüyüş alanı, çevreyi saran büyük ağaçlar..

Hepsi küçükken hatırladığım gibiydi. Bana orman yürüyüşünü sevdiren bu yürüyüş yolunu nasıl unuttabilirim ki? Peki bu yürüyüş yoluyla tanıştıran adamı nasıl unuturum? Buğulanan etraftan gözlerimin dolduğunu anladım.

Büyük babamın Montana'da kaldığımda her sabah beni de kendiyle birlikte yürüyüşe götürürdü. Evlerinin iki sokak ötesinde olan yürüyüş yolu geniş bir doğa parkının içindeydi. Hemen ilerimde çocuk parkının ve sosisli satıcısının olduğunu biliyordum. Büyük babam her yürüyüşün ardından kendine ve bana sosisli alırdı. Büyük annem Ava'ya söylememem hakkında da tembihlerdi. Yoksa her sinirlenmesinde yaptığı gibi büyük babama eline ne geçirirse fırlatırdı. O günleri tekrar hatırlamak duygulanmama neden oldu.

Yattığım banktan kalktım. Çevremde dönüp büyük babama baktım. Buralarda olmalıydı. Onunla birlikte yürüyüş yapıp parka gidecektik. Belki bana yeniden sosisli alırdı. Bu sefer acı sosta istiyordum.

Arkamda ki enerji tüylerimi diken diken ettiğinde arkama döndüm. Ağarmaya başlamış kısa saçlar, kahverenginin en güzel tonlarına sahip boncuk gözler, kumral ten, dudaklarının üstünde ki bıyık ve çenesinde ki top sakalı ile her zaman ki büyük babam..

Buğulanmış gözlerim ile büyük babamı inceledim. En son gördüğüm gibiydi. Lacivert kotu, siyah tişörtü gençlere taş çıkartırdı.

"Büyük baba.." kırık mırıltım özlem doluydu.

"Burada olmaman gerek güzel kızım." Kollarını açtığında sıcağına sığındım. Sıcaklık yerine hissettiğim soğukluk ile içim üşüdü. "Ölüm en çok sana yakışmıyor." Gözlerim kocaman açıldığında en son yaşadığım sahneler aklıma doluştu. Korâki'nin ve Emily'nin gücünü çekip kendi gücümle birleştirmiş, arafın gözünü açmıştım. Onları öldürmek işime gelmezdi. Ruhlarının bana ve aileme musallat olmasını istemem. Aklıma gelen en iyi fikir onları hapsetmekti. Bütün enerjimi kapıyı açmak için harcadığım için açılan kapının beni içine çekmesine engel olamamamıştım. Step ne hissetmişti acaba? Canı yanmış mıydı? Şuan ne durumdaydı? Peki ailem? Hepsini çok merak ediyordum.

"Neredeyiz büyük baba?"

Yüzünde hiç bir sorun yokmuş gibi, sanki hiç ölmemiş gibi huzurlu bir gülümseme vardı. Eğer ölümden sonra yaşam varsa ve huzurluysa bunu öğrenmek benim için çok güzeldi.

"Bilmiyorum." Etrafa bakıp "Sence neredeyiz?" Küçücük kız çocuğu gibi omuz silkip büyük babamın elini tuttum. "Ben biliyorum sanırım." Çocuk parkın olduğu tarafa doğru yürümeye başladığımızda "Seninle hep geldiğimiz yürüyüş parkı, ilerde çocuk parkı var." Heyecanla büyük babama döndüğümde onu eğlendiren tiyatro oyunuymuş gibi halimi izliyordu. "Her zaman ki gibi salıncakta sallar mısın?"

"Nasıl istersen Ella'm."

İsmimi en güzel şekilde telaffuz etmesi içimin sızlamasını sağladı. Ne kadar da özlemişim bana Ella'm demesini. Step bana ilk dediğinde büyük babamı hatırlayıp hüzünlenmiştim ama şimdi ise bir defa bile demesi için canımı verirdim.

"Yanakların kızarık, gözlerinde yıldızlar parlıyor. Sanki benim Ella'm büyümüş gibi."

Büyük babama döndüğümde imayla bakıyordu. Tekrar önüme dönüp kırgın gülümsemem ile başımı ayaklarıma eğdim. Küçükken çok sevdiğim kırmızı sporlarım vardı. Aynısı büyük babamda da vardı. Elena beni kıskanıp kendisine de aldırmıştı.

KORUYUCULARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin