First Confession

1.2K 127 222
                                    





Jimin

Montuma sıkı sıkı sarılırken bacaklarımı mümkünmüş gibi biraz daha kendime çekmiş ve çenemi de dizlerimin üzerine koymuştum. Hava bugün de kapalıydı ve büyük ihtimalle sahilde olduğumdan, çok esiyordu. Burnumu artık ağladığım için değil üşüdüğüm için çekmeye başlamıştım ama umurumda olduğu söylenemezdi.

Dün kafeden ağlayarak çıktığımda hava kararana kadar yürümüş ve eve gider gitmez de odama çıkıp kapıyı kilitlemiştim. Mutsuzdum, kalbim kırılmıştı ve anneme somurtmak istemiyordum, yüzlerce soru soracağından emindim. Chaeyoung'u da terslersem hemencecik ağlardı ve bu istediğim son şey bile değildi.

Yemek yememiştim, ağlamış biraz neyi yanlış yaptığımı düşünmüş, biraz kendimi suçlamış ve biraz da bana umut verdikleri için Taehyung'la Jungkook'a sövmüştüm. Sabah ise huzursuzlanarak erkenden uyanmıştım. Uykumu alamamıştım, bugün hafta sonuydu ama her canım sıkkın olduğunda olduğu gibi sabahın köründe uyanmıştım.

Ben de bundan yararlanarak yatağımdan kalkmış ve hazırlanıp kimse uyanmadan evden çıkmıştım. O an aklımda gideceğim bir yer yoktu ama saatler sonra kendimi kuaförün önünde bulduğumda düşünmemiştim.

Depresyondaymışım gibi hissettirse de depresyonda değilmişim gibi de hissetmediğimden aldırmamıştım ve farklılık biraz da olsa iyi gelmişti.

Kuaförde saatlerce uğraştıkları saçım şimdi karmakarışık bir hal almıştı ama sorun değildi. Denizin tuzlu kokusu, soğuk rüzgar ve gözümün önüne gelen Yoongi'yle deniz kabuğu topladığımız anı gayet hoştu.

Gözlerim sert rüzgardan dolayı dolmaya başlamıştı ki sağ tarafımdan gelen hareketlilikle yerimde sıçrayarak oraya dönmüştüm. Yoongi kafasını bir saniye bile bana çevirmeden yanıma bağdaş kurarak oturduğunda tek yapabildiğim büyütmüş olduğum gözlerim ve aralık kalan dudaklarımla ona bakmak olmuştu.

Gerçek olduğuna emin olmak adına gözlerimi kırpıştırarak burnumu çekmemle bana dönmesi bir olurken dona kalmıştım.

Saçları... simsiyahtı.

Çok güzeldi, o kadar güzeldi ki gözlerim şimdide güzelliğinden dolayı dolmaya başlarken bakışlarımı ancak dakikalar sonra gözlerine indirebilmiştim.

O da aynı şaşkınlıkla benim saçlarıma bakıyordu.

Bir kaç saat önce pembeye boyattığım saçlarıma...

Farkında olmadan aynı anda renklendirdiğimiz saçlarımız nefesimi keserken bakışlarım kucağındaki pakete kaymış ve yutkunmuştum. Şimdi neden buraya geldiğini anlamıştım. Parfümün kendisinde kalmasını istememiş olmalıydı.

Bakışlarımı paketten çekip hala saçlarımda gezinen gözlerine çıkardığımda dolan gözlerimi kırpıştırmış ve "Ne-neden buradasın hyung?" demiştim. Kekelememi umursamamıştım, dünden beri ağlamaktan başka bir şey yapmadığım için konuştuğumda boğazım acımıştı ama sonunda gözlerimin içine bakabilmişti.

Gözlerinden yakalayamadığım pek çok duygu geçerken dudaklarına hafif bir gülümseme hakim olmuş ve kucağındaki paketi bana uzatmıştı.

Tahminimin doğru çıktığını düşünerek boğazım yanmaya başladığında "Sende kalsın istemedin tabi..." diye mırıldanmıştım.

Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, rüzgarla birlikte duymamış olabileceğini düşünmüştüm ama o, ben konuşmamı bitirir bitirmez "Hayır." diyerek reddetmişti beni.

Wanjeonhan (완전한) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin