🍁mtb • 3🍁

530 43 23
                                    

~

Bazıları Tanrıya inanır.

Bazıları ise kaderi değiştirebileceğine.

Yıllar önce, babam sokak serserisi bir keş değilken bana öğrettiği bu iki cümle asla aklımdan çıkmıyordu, hayat bize seçmesi kolay iki yol sunmuştu; Tanrıya inanıyor muydun yoksa inananların kölesi mi olmayı seçiyordun?

Karşımdaki adamın inanmayı tercih edenlerden olmadığı belliydi, fakat inananlara tapan kesimden de değildi.

O, kendine yeni bir dünya yaratıp ekseni etrafında dönecek birilerini arıyordu.

Ya da satın alıyordu.

O, kazanıyordu.

Beni kazanmış mıydı? Bir ödül olarak mı sunulmuştum onun bencil hayatındaki zaferlere?

"Dreamonie, ha?"

"Dream. Hatta mümkünse sen bana seslenmesen de olur." adam inadına yapar gibi sıktığı kolumu sağa doğru büktü, kolumu ters yöne çevirmeye uğraştım.

Acıdan yüzüm kıpkırmızı olana dek bükmeye devam etti, yanaklarımın yandığını hissettim.

"Yüzündeki kızarıklık beni durdurmaz Dreamonie, sözcükleri kullanmalısın." bedenim sağa doğru acıyla bükülürken kırmak adına büyük çaba sarf ettiği kolumu diğer elimle sarmaya çalıştım, diğerini dirseğimden kavrayıp beni duvara iteledi. Beni öldürse muhtemelen bir teşekkür ederdim ancak ilk tanışmadan bu kadar büyük bir nefret beklemiyordum açıkçası.

"Orospu çocuğu." dedim gözlerinden ayrılmadan her bir harfin üzerine bastırarak.

"Kolumu bırak." küfrüm ona komik gelmiş olacak ki, kolumu bırakıp eklem yerini avcuyla kavradı, cayır cayır yanıyordum ama ona, böyle güçlü bir şerefsize bunu asla söylemezdim.

"İşte böyle. Biz bu evde isteklerimizi konuşarak belli ederiz, Dreamonie... Ya da Dream, vasat fikirlerin sana nasıl hitap etmemi istiyorsa öyle edeceğim."

"Bütün servetini diğerlerini soyarak yapmış arsız bir serseri bana vasat mı diyor?" adam kollarını gevşettiğinde onu kendimden uzaklaştırdım, muhtemelen istemese bir adım bile kıpırdamazdı ama varlığı henüz varlığım yeniyken bile bana ters düşüyordu.

"Nefesi yoksulluk kokan bir baba nasıl olur da senin gibi bir evlat yetiştirebilir?"

Adamı geldiğimiz yoldan, holün bitimine kadar ağır ağır takip ettim, merdivenlere çıkıyordu.

"Kendi kendini yetiştiren bir evladı olduğu için şanslı." merdivenin başındaki altın aslanın kafasına avcunu yaslayıp bana döndü, aslında o kadar yorgun görünüyordu ki bir an bayılmamak için son dayanağı o aslan başıydı sandım.

Ardından kötü bir cümle kurmuşum gibi ellerimi dudaklarıma götürdüm.

"Ah.. Pardon, artık onunla görüşemeyeceğime göre babam sayılmaz değil mi?" çantamın bir omzunu çıkardım, "Ne istiyorsun? Bu evin diğer bir kuralı da sana babacık demek mi?"

Kumarbaz güldü.

Bir oyunu kaybetmenize sebep olabilecek, ve gururla anlatacağınız bir kayba neden olacak bir gülüştü bu.

"Yanılıyorsun, sonuçta sen pedofilik eğilimlerim için fazla küçüksün," diyerek az önce dediğime atıf yaptığında onun kadar samimiyetten uzak bir y kuşağı insanı var mıdır diye düşünmeden edemedim.

"Nereden bilebiliriz, henüz onlu yaşlarımı doldurmadım, bahsettiğiniz kreş ile yeniden konuşmanızı öneririm."

Cevap vermedi, merdivenleri çıkmamı işaret ettiyse de önden onun gitmesini bekledim, neredeyse kırkında bir şerefsizin kıçıma bakmasını istemiyordum.

"Aslına bakarsan Dream... Hayal dünyandaki kadar yaratıcı olamasa da bana adımla hitap etmeyeceğini bilmeni isterim, bu dünyada herkes için Tony olabilirim,"

Tony.

Kumarbazın adı buydu.

Adını da mı satın almıştı yoksa yıllar önce ona sunulan seçenek bu muydu?

"Ama senin gibi biri için her zaman Bay Stark olmayı tercih ederim."

"Neden? Kendin gibi bir keşin kızı sana adınla seslenemez mi Tony?" bu adamın klişeleşmiş olaylarla büyük sıkıntısı vardı, yoksa tanıdığım kimse beni ilk gördüğü an kolumu bu kadar çok sıkma isteği duymamıştı.

Ya da istediklerini sözcüklere dökemeyecek kadar vasat herifin tekiydi.

"Bir daha söylesene... Söyle hadi baban gibi bir keş olduğumu!" aptal herif sağ eliyle çenemi tutup küçük bir çocuğa kızar gibi başımı sağa ve sola çevirdi hızla.

"Baban değilim, ona da benzemem. Bu evde misafir değilsin, haddini bil."

"Babamdan da betersin," dedim kafamı hızla sağa çektiğimde.

"O, en azından sarhoşken kötü ama sen sadece kötülüğünü kanıtlamak adına yaptın bunu. Asıl sen söyle, kazandığın paranın karşılığı on dokuzunda bir kız mı yani?"

Burada, onun evinde, onun hakimiyeti altında yaşamam ona ne gibi bir zafer kazandıracaktı?

"Benim ederim bir milyon dolar değil, bir ayyaşın kızı bu kadar etmez Stark."

Kumarbaz güldü, kravatını gevşetti ama o gözlerindeki duygu asla değişmedi.

Yemin ederim, nefretin tanımını o gözlerle yapabilirdim.

"Senin değerin," ilerleyip sağdaki kapının önünde durdu, birkaç yüzüğün takılı olduğu elini kulba sardı, "Artık ben ne dersem o."

~

gecis bolumleri favorim

More Than a Billion |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin