Dağın başında bir yerlerdeydik, etrafımız hep ağaçlık doluydu ve tam karşımızda aşağısı denizle kaplı bir uçurum vardı. Uçsuz bucaksız kocaman maviliği görünce kalp atışlarım hızlanmaya başladı ve bir adım gerileyerek Atlas'ın koluna tutundum. Atlas korktuğumu anlamış gibi beni kendine çekerek kollarını sardı ve şakağıma minik bir öpücük kondurdu. Her ne kadar korksam da burası bana garip bir huzur vermişti. Rüzgarı bile öyle esiyordu ki, gerçekten nefes aldığımı hissetmiştim.

"Güzel mi?"diye sordu Atlas tedirgin bir şekilde, sanırım korktuğum için beğenmediğimi düşünmüştü. Gülümseyerek başımı olumlu anlamda sallayarak ona baktım."Çok güzel."dudaklarının arasından rahatlamış bir nefes vererek burnunu saçlarımın arasına daldırdı ve koklayarak geri çekildi. Biraz birlikte sarmaş dolaş olduğumuz yerde durup önümüzdeki maviliği izledik. Atlas sayesinde denize olan korkularımın biraz daha azaldığını hissediyordum, artık denize baktığımda korkmak yerine annem ve babam yanımdaymış gibi hissedip gülümsüyordum.

Bir kaç dakika sonra Atlas elimi elinin arasına alıp birbirine kenetledi ve beni kendisi ile birlikte ilerletmeye başladı. Kocaman ağaçların arasından ağır ağır yürürken dikkatle etrafı inceliyordum. Ağaçların kokusu o kadar güzeldi ki, yağmur yağarsa buranın daha güzel olacağını hayal edip bakışlarımı büyük ağaçlardan zar zor görünen gökyüzüne çevirdim, gökyüzü kapalıydı.

Umarım yağmur yağar.

Atlas'ın durmasıyla otomatikman ben de durup başımı yere indirdim ve karşılaştığım manzara ile gözlerimi kocaman açtım. Önümüzde kocaman beyaz bir masa vardı, masanın etrafı led ışıklarla donatılmıştı, masanın üzerinde bir şarap şişesi, içki bardakları ve bir sepet vardı. Masa uçuruma yakın bir yere kurulmuştu, denizi daha net görebileceğimiz bir yere.

Şaşkın bakışlarımı yanımdaki güzel adamın gözlerine çıkarttığımda o da gülümseyerek beni izliyordu.

"Atlas..."diye mırıldandım derin bir iç çekerek, Atlas'ın güzel gülümsemesi daha çok genişledi ve yeşilleriyle gözlerimin içine derin derin baktı."Bebeğim..."

"Sen ne yaptın böyle?"diye sordum burnumun direğinin sızlamasına engel olamazken, sesim titremişti."Ne yapmışım?"diyerek bedenini tamamen bana çevirdi ve yüzlerimizi aynı hizaya getirebilmek için biraz eğildi. Dudağımı büzerek ellerimi iki yanağına yasladım ve uzanıp burnuna minik bir öpücük kondurdum. Gözlerini yumdu, dudaklarındaki gülümseme hala yerini koruyordu."Çok güzel bir yer hazırlamışsın."

"Beğendin mi?"

"Beğenmek ne kelime?"diye bağırdım ve büyük bir hayranlıkla güzel yüzüne bakmaya devam ettim."Bayıldım!"Atlas kıkırdayarak bir eliyle çenemi kavradı ve yumuşak dudaklarını dudaklarıma bastırdı, o beni öper öpmez içime bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı. Bir kaç saniye dudaklarımızı kıpırdatmadan birbirimizi öptük ve ardından geri çekilerek el ele masaya doğru yürümeye başladık. Atlas oturmam için benim sandalyemi çekerken ona kocaman bir gülümseme gönderip yerime oturdum, ben oturunca o da hemen karşıdaki kendi yerine geçmişti.

Hazırladığı bu ortam öyle güzeldi ki, kendimi bir masalın içinde gibi hissediyordum.

Hava kararmaya başlarken led ışıkların etkisi daha da artıyor, az önce sönük görünen ışıklar şimdi ortalığı aydınlatıyordu. Atlas sepete uzanıp içini açtı ve içinden benim en sevdiğim tatlıları çıkartmaya başladı. Gözlerim kocaman açılırken çıkarttığı tabaklardaki tatlılara ağzımın suyu aka aka bakıyordum. Çatalları da çıkartıp önüme koyduğunda hızla önümdeki çikolatalı pastadan bir çatal alıp ağzıma attım, Atlas bu sabırsız halime gülümsemişti. Elindeki sepeti yavaşça yere bıraktıktan sonra şarap şişesinin kapağını açtı ve bardakları doldurarak birini bana doğru uzattı.

say my name | bxbWhere stories live. Discover now