"Rüzgar yardımcı olur musun?" Diyerek ona döndüm. Yüzümdeki pis sırıtışla Kağan'a el salladım. Rüzgar'a dönünce gülümsediğimi fark ettim.Acaba yanlış mı yapmıştım? Daha fazla beklemeden beni kucağına alıp revire götürdü. Revire gidince beni yavaşça yatağa bıraktı. 

"Teşekkür ederim." diyerek mırıldandım. Karşılığında bana gülümseme gönderdi. Hemşire gelince yarama baktı. Önce temizledi daha sonra krem sürüp sargı sardı. 

"Önemli bir şey yok. Bir iki saat içinde daha rahat yürümeye başlarsın." dediği zaman rahatlamıştım.

"Teşekkür ederim Canan Abla." dediğim zaman gülümseyip geri odasına gitti. Rüzgar'ın yardımıyla Revirden çıkıp, bahçeye gittik. Zeyneplerin yanına oturduk. 

"Özür dilerim Zeynep." dedim üzülerek. Gelip bana sarıldı.

"Asıl ben özür dilerim benim yüzümden düştün." Kendisini suçlu hissetmesini istemiyordum. O kötü şakayı yapmamam gerekiyordu. 

"Tamam işte ikimiz de suçluyuz ve birbirimizi affediyoruz." dediğim zaman birbirimize sarıldık.

 "Senin dizin nasıl kanka?" Gözlerimi devirerek Emre'ye döndüm.

"Yok bir şey ya bir iki saate geçecekmiş kanka." dedim gülerek. Birbirimize kanka dedikçe diğerleri bize iğrenerek bakardı. Bizde onlara inat sürekli bu kelimeyi kullanırdık. 

"Eylül ne oldu kızım?" Babam yanımıza gelmişti. Olan her şeyi anlattık. 

"Çocuklar, Kendinize dikkat edin. Şimdi kahvaltıya gidin. Daha sonra Kemer'in içini gezersiniz. Akşamda yemekte burada görüşürüz." Babamın önerisini kabul etmiştik. Daha sonra arabalara dağılıp, kahvaltıya yapacağımız yere geldik. Hep beraber masalara yerleşip, kahvaltı tabaklarımızı söyledik. 

"Şaka falan da o böcekleri nereden buldun Eylül ya?" Emre'nin sorusuyla gülerek ona döndüm. 

"Ya aslında ben bu böcekleri sırf Zeynep için aldım." dediğim zaman hepsi gülmeye başladı. Zeynep ise öfkeli bakışlarını bana atıyordu. 

"Ya varya seni tanımasam psikopat sancam kızım." Kağan gülerek söylenmişti.

..

Hep beraber kahvaltımızı yapıp, sohbet ettikten sonra merkeze indik. Gördüğümüz mağazalara girip, hatıralık bir şeyler aldık. Zaten küçük bir yer olduğu için pek gezecek bir yer yoktu. Daha sonra yorulunca kafe tarzı bir yere geçtik .Bir şeyler atıştırıp dinledik. 

"Ya Eylül aldığımız takılar sence de çok güzel değil mi?" Hepimiz gözlerimizi devirdik. 

"Evet Zeynepcim aldığın takıcı çok güzeldi. Pardon takılar." diyerek alayla konuştum.H iç abartmıyorum Zeynep, takıcıdaki neredeyse bütün takıları almıştı. Bir insan bu kadar takı hastası olamazdı. Tabi bu alışveriş sırasında erkekler söylenip durmuşlardı. Kafede bir süre daha oyalanıp, konuştuktan sonra kalktık. Hava kararmak üzereydi.

"Ah yürüyen trafolar! Sizin yüzünüzden bacaklarımız koptu. Artık geriye dönelim." Kağan'ın iğrenç benzetmesine gözlerimi devirip, Rüzgarın arabasına bindim. O da gelince yola çıktık. Diğerleri Kağan'ın arabasıyla geliyorlardı. Şaka falan bende çok yorulmuştum. Koltuğumu biraz yatırıp gözlerimi kapattım. 

"Yoruldun mu?" Rüzgara cevap olarak sadece mırıldandım. Konuşacak bile halim yoktu. Bacağımın sızısı kendisini belli etmeye başlamıştı. Bugünde Rüzgar ve Kağan'ın yardımıyla yürümüştüm. 

"Dizin mi ağrımaya başladı?" Sanırım haberim olmadan yüzümü buruşturmuştum. 

"Yok ya o kadar ağrım yok." Yalan! Şu anda gerçekten ağrım fazlaydı. Bu kadar yürürsek sonucu böyle olurdu tabi! 

DÖNÜŞWhere stories live. Discover now