Gün doğana kadar orada oturup eve dönmesini beklemiştim. Jeongguk dönmediği gibi, güneş de bulutların ardına saklanmıştı bugün. İkisi de mutsuzdu, ikisi de gizleniyordu bugün.

Seok Jin, kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa girerken varlığımı farkederek şaşkınlığının bulaştığı sesiyle bana seslendi.

Saatlerdir aynı pozisyonda oturmanın vücuduma bahşettiği karıncalanma hissini yok etmek için oturduğum yerde kıpırdadım. Ayaklarım uyuştuğu gibi acıyordu da.

"Neden buradasın?" Diye sordu Seok Jin, merakla gözlerime bakarken. Omuzlarımı hafifçe silkerek gülümsemeye çalıştım.

"Uyku tutmadı." Diye yalan söylediğimde kuşkulanmayarak mutfağa girdi ve kahvaltıyı hazırlamaya başladı.

Karnımdaki sızı yeniden kendini belli ettiğinde bacaklarımı tekrardan kendime doğru çekerek hüzünlü bakışlarımı ağlayan şehre çevirdim. Yağmur dinmemiş, aksine şiddetlenmişti.

Seok Jin, kahvaltıyı hazırladıktan sonra herkesi uyandırarak sofraya çağırmaya başladığında oturduğum yerden kalkarak usul adımlarla her zaman oturduğum sandalyeye oturdum.

Jeongguk hariç herkes dakikalar içinde masadaki yerini aldığında dalgın gözlerim su dolu sürahideydi. Öylece boş bir ifadeyle sürahiyi seyrederken Yoongi'nin homurtusunu duyabiliyordum.

"Kalkmadı mı hâlâ, neden gecikti?"

"Gidip bir daha sesleneyim." Diye mırıldandı Seok Jin, adımlarını merdivenlere çevirerek.

Evde olmadığını söylemek istemiştim ama nerden bildiğini soracaklardı ve onlara verebileceğim bir cevap yoktu.

Bu yüzden susmayı tercih ederek diğer herkes gibi, Seok Jin'in gelmesini beklemeye başladım.

"İyi misin?"

Taehyung başını bana çevirerek endişeyle sorduğunda kendimi gülümsemek için zorlayarak başımı onaylarcasına salladım.

"İyi bir yalancı değilsin." Diye mırıldandı Taehyung. "Sorun ne?"

"Karnım ağrıyor ama endişelenme, birazdan geçer." Diye mırıldandığımda şüpheyle yüzümü incelemeye başladı ve iknâ olduktan sonra başını salladı.

"Odasında değil."

Seok Jin, merdivenleri hızlıca inerek konuştuğunda herkesin yüzüne karamsarlığın gölgesi düşmüştü, anlayabiliyordum.

"Siktir ya." Diye söylendi Yoongi eliyle saçlarını karıştırarak.

"Hepimiz aynı şeyi mi düşünüyoruz?" Diye mırıldandı Namjoon, gözlerini üyelerde dolaştırırken.

"Sanırım düşündüğümüz şey, aksi olsaydı gitmeden önce haber verirdi."

"Ne düşünüyorsunuz?" Diye sordum meraklı gözlerimi az önce konuşan Jimin'e çevirerek.

"Bazen kafasına estikçe haber vermeden gider. " diye mırıldandı Jimin.

"Nereye?" Diye sordum hızlıca. "Nereye gider?"

"Bilmiyoruz." Diye cevapladı beni Hoseok. "Birkaç gün döneceğini sanmıyorum."

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım ve endişelerimi zihnimin içinde boğmaya çalıştım. Başaramadım.

"İyi midir peki?" Diye sordum endişeli gözlerimi hepsinin yüzünde gezindirerek. Yoongi dilini şaklatarak beni onaylamadığında endişenin kol gezdiği damarlarımın sıkıştığını hissettim.

god plucked the flower ❧ roségguk ✓Where stories live. Discover now