"Seni duyuyorum." diye mırıldandım.

"Hiç değilse kulakların iyi durumda." dediğinde kaşlarımı çatmıştım. Pekala, sen sakin bir insan değildim ve felix beni sınıyordu.

Jisung'un gülüşünü duyduğumda ona çevirdim bakışlarımı. Felixle bizim aramızdaki tartışma onu güldürmüştü. Ve ben sadece iki gündür onun gülümsemesinden uzak kalmış olsam dahi bunu ne kadar benimsediğimi fark etmiştim. Koyu pembe dudaklarının kıvrılışı, küçük gözlerinin ihtimali var gibi kısılarak daha küçük hale gelmesi sanki epey zamandır jisung'a çok uzak gibi hissetmiştim.

Belki onun gökkuşakları ile gezdiği zamanlara da tahammül edemiyordum ancak benim yüzümden gülümsemesini kaybedecek diye ödüm kopmuştu.

"Birbirinize aşıklar gibi bakmayı keser misiniz? Midemi bulandırıyorsunuz da."

"Komik olma." diye mırıldanıp hızla bakışlarımı jisung'un üzerinden çektim.

"İyi. Bende zaten sizinle daha fazla uğraşamayacağım. Gideyim de günlük seo changbin dozumu alıp kendime geleyim."

Sonra felix kapıyı çarpıp çıktı. Onun gitmesiyle jisung uğraştığı işine geri döndü ve bende sessizliğime gömüldüm.

Yarın yurttan çıkışlar yapılacaktı. Bir haftalık bir tatilimiz vardı ve ben nihayet aylar sonra evime gidecektim. Her şeyden birazcık uzaklaşacak ve biraz nefes alabilecektim. Evin bendeki yeri her zaman çok ayrı olmuştu.

Öte yandan jisung ile bu şekilde ayrılmak istemiyordum. Vicdanımın rahat olması gerekiyordu sonuçta. Jisung bana kötü birisine dönüştüğümü göstermişti. Okuldan uzaklaşabilirdim, tüm düşüncelerimden ve jisungtan da uzaklaşabilirdim. Ancak evime gidiyor olsam bile kendimden kaçamayacağımı biliyordum.

"Jisung."

Sesim aniden odadaki derin sessizliği böldüğünde kahveleri bana değdi. Kıyafetlerini düzenliyordu ancak hayır bavulunu hazırlamamıştı.

"Hala toparlanmadın."

İçimde oluşan alnıma vurma isteğini zorlukla bastırdım. Şaka gibiydi ama resmen jisung ile konuşabilmek için çaba sarf ediyordum. Çünkü o susmayı tercih ediyordu, hatta beni görmezden gelmeyi.

Her şeyin tersine döndüğü bir paralel evrende miydik yoksa aptal bir kabusun içinde miydim çözememiştim.

"Ben yurtta kalacağım."

Kaşlarımı çattım. Saniyeler içinde jisung'un neden eve gitmediği hakkında bir ton senaryo zihnimde yer edinmişti.

"Herkes gidecek, tek başına mı kalacaksın burada?"

Omuz silkti.

"İstesem de gidemem. Ailem çok uzakta."

Ona ailesinin nerede olduğunu soramadım. Biraz önce evin benim için çok ayrı bir anlamı olduğunu söylemiştim. Ben evime giderken jisung'un burada yalnız başına ve ev hissinden çok uzakta kalacak oluşu moralimi bozmuştu.

Ve işte tam da bu sebepten ağzımdan çıkan cümleye engel olamamıştım.

"Dışarı çıkalım mı biraz?"

Durdu. Kafamda iki anten taşıyormuşum misali bakıyordu bana. Hatta neredeyse bu halime gülecekti. Oysa ben ilk defa ona karşı duyduğum şevkatin önüne geçememiştim. Söylediklerimde gayet samimiydim ve hiçbir pişmanlık taşımıyordum.

Tabi onu da anlamak lazımdı. İki gün öncesinde suratına karşı hayatımı mahvettin diye bağırmıştım.

Umarım beni bipolar herifin teki sanmazdı.

"Ne?"

"Hak etmediğin şeyler söyledim."

Elindekileri büyük bir yavaşlıkla kenara koydu. Şimdi tamamıyla dikkatini bana yoğunlaştırmıştı.

İfadesinde yer edinen ciddiyetin dışında harelerindeki korkuyu gördüm. Onu tekrar kırmamdan korkar gibi bakan bulutlu kahveler boğazımı düğümledi.

"Tamam, iyi bir geçmişimiz yok. Hala tahammül sınırlarımı zorluyorsun."

Kesinlikle yanlış yere gidiyordum. Yine cümlelerimin sonu onu kıracak yerlere varıyordu. Oysa söylediklerim zihnimde dönen düşüncelerden çok farklıydı.

"Ama söylediklerimi hak etmedin. O gün seungmin'e olanlardan sonra hyunjin'i savunacağını düşünmüştüm. Seungmin'e gerçek bir dost gibi destek olacağını beklemiyordum."

Yanak içlerimi ısırdım ve yine aptalca bir şey söylememek adına bir süre durdum.

"Ve yine sana hak etmediğin şeyler söylerken senin bana yardım edeceğini düşünmedim. Ben sana hayatımı mahvettiğini söylerken senin benim başımda beklemeni, sırf hastayım diye uykularından olacağını da düşünmedim jisung."

Bir şey söylemesi için ona müsade ettim ancak konuşmadı. Söylediğim iki afilli cümle ile yeniden gülümsemesini beklemem aptallıktı. Hala kırgındı bana. Ama işte karşımdaki kişi han jisungtu. Beni kırdın demiyordu, canımı yaktın demiyordu. Ne dersem diyeyim her zaman beni affetmeye hazır gibi duruyordu.

"Karşımda kendinle verdiğin savaşı izlemek beni de yordu. Benim yüzümden gülümsemeni kaybetmeni istemiyorum. Ben öyle sana yakın davranıp yaptığım şey yüzünden teselli verebilecek birisi değilim, biliyorsun."

Başını salladı. Beni benden daha iyi tanıyor oluşu da canımı yakıyordu.

"Yine de en azından bunu düzeltmeme izin ver."

Sözlerimi bitirdiğimde nefesimi tuttum. Gariptir ki hiçbir pişmanlık hissetmiyordum. Yalnızca tüm söylediklerimden sonra jisung'un nasıl bir tepki vereceğini düşünmek kalbimin gürültülü bir şekilde çarpmasına neden oluyordu.

"Sana karşı bu kadar aciz olmaktan nefret ediyorum." diye mırıldandı. Duymadığımı düşündü büyük ihtimalle.

Sonra yelkenlerini suya indirdiğini gösterir gibi omuzlarını silkti ve güldü.

"Sana karşı gelme gibi bir şansım yok sanırım?"

Dudaklarımdaki buruk tebessüm eşliğinde başımı salladım.

Sadece sen değil jisung, benimde sana karşı gelme gibi bir şansım yokmuş.

*

Mrb 😊

Han jisung bolum looku (bu looku bir yerde kullanmam lazimdi)

hasmetli lee minhonun dogum gunun pesinden baska hasmetli bir insanin dogum gunu bugun

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


hasmetli lee minhonun dogum gunun pesinden baska hasmetli bir insanin dogum gunu bugun

locheia dogum günün kutlu olsun guzellik, bu bolum sana ithafen. İyi ki dogduuun

i'll make you my lover ♡ ¸. • *ᴍɪɴꜱᴜɴɢWhere stories live. Discover now