42. Bölüm: "Bilekteki Kesiklerin Kalpteki İzleri."

Start from the beginning
                                    

Burun çekme sesi geldiğinde şefkatle gülümsedim. Elini dudaklarımdan çekmeyince onu öpmemi sevdiğini düşünüp parmaklarını dudaklarıma yasladım. Gözlerimi saçlarına dikmiştim, yüzünü tam göremiyordum. "Küçükken," dedi Mahşer, uzun dakikalar sonrasında. Sesi boğuktu, yemin ediyorum ki sesini ilk kez bu kadar savunmasız duyuyordum. Bunu planlamamıştım. Bu savunmasızlığının ölüyormuş gibi hissettireceğini... "Mutluydum, hatırlıyorum. Annem ve babam istediğim her şeyi alırlardı, etrafımdaki çocuklardan daha fazla şeye sahiptim ve etrafımdaki insanlar beni hep şımarıklıkla suçlardı."

Bana bir şeyler anlatması karşısında gülümseyip parmak boğumundan bir daha öptüm. "Peki şımarık mıydın?" Diye sordum, küçücük bir Mahşer'i gözlerimin önüne getirmeye çalışarak.

"Şımarıktım," dedi aynı ses tınısıyla. Şu ses... Bin yumruktan daha yaralayıcıydı. "Bir şeyi görür, ister ve alırdım."

Anlattığına göre babası Mahşer'e çok düşkündü, bu yüzden kendisine istediği her şeyin alındığı bir çocukluk geçirmiş olmalıydı. Fakat Mahşer buydu, böyleydi. Ben onun, istediği bir şeyi yapamadığını, alamadığını hayal edemiyordum. Ben Mahşer'in birisine biat ettiğini düşünemiyordum. Sıradanlıktan çok uzaktı. "Peki oyuncaklarını sever miydin?" Diye sordum.

Bu soruya cevap vermeden önce yutkunup gözyaşlarını diğer eliyle sildi. Yatağa dağılan saçlarına göz atıp nefesimle titreyen parmağını ısıtırken, "Severdim ama çabuk sıkılırdım," dedi, sesinde neyi hatırlıyorsa o vardı; gizlemiyordu. İşte, hep bunu istemiştim. Dipte köşede var olan duygularını benimle paylaşmasını. Biliyorum, çoğu zaman hissiz ama benimleyken hissediyor. "Atardım, ya da diğer okul arkadaşlarıma verirdim. Yeni, başka oyuncaklar alması için de babama sevgi gösterileri yapardım."

"Gözümün önünde bir şeyler canlanıyor," diye fısıldadığımda dudaklarım onun parmaklarına çarptı. Hafif bir irkilme tepkisi bile göstermeden sadece iç çekti. "Küçükken yanakların daha tombul olmalı. Doğruyu söyle, oyuncak bebeklerinin eteklerini kesiyor muydun?"

Nefes alışverişi durdu. "Bunu nereden bildin?" Diye sorarken sinirlenmişe benziyordu ama yine de bana dönmedi. Yüzünü bana dönmesini nasıl sağlayabilirdim, gözlerini görmeye ihtiyacım vardı ama ağlamaya devam ediyorlarsa, nasıl bakacaktım o gözlere.

"Tahmin ettim," diyerek gülümsediğimde, dudaklarım parmaklarının üzerinde kıvrıldı.

"Gülümsüyorsun," dedi Mahşer, bunu fark ederek.

"Gülümsetiyorsun."

Burnunu çekti ve yüzünü bana hiç dönmeden yatmaya devam etti. Bacaklarını kendine doğru çekmişti ve ısrarla sweatinin kollarını bileklerine doğru çekiştiriyordu. Bu kadar mı üşüyordu, oysa ateşi yoktu. Hiç kıpırdamadan kollarım arasında durmaya devam ederken, "Benim çocukluğum hem şanslı hem şanssız geçti," dedim, ben de onunla paylaşmayı isteyerek. "Her şeyim vardı, yediğim önümde yemediğim arkamdaydı. Babamla amcamın işleri iyi gidiyordu, varlıklılardı. Ama... annem ve babam bizi sevmezlerdi. Beni de Ada'yı da. Hatta... Bir keresinde annem Ada'ya hamile olduğu sırada kendini koltuktan, yataktan atarmış düşük yapmak için."

Bu gerçek her zaman gözlerimi doldurur.

Ada'nın yokluğunu düşünemiyorum.

Mahşer hiçbir tepki vermese de beni dinlediğini bildiğim için kulağına doğru fısıldamaya devam ettim. "Annem zamanını arkadaşlarıyla, babamı aldattığı sevgilileriyle, kumar masalarında geçirirdi. Bize bir bakıcı bakardı, hakkını yiyemem, iyi bir kadındı ama Ada da ben de annemi isterdik. Böyle, böyle büyüdük. Bakıcıya ihtiyacımız kalmadığında biz de artık ailemiz için bir şey ifade etmediğimizi anlamış, yalnızca birbirimizi sevip kollamıştık. O talihsiz geceye kadar Ada ve sen vardın hayatımda, aile kelimesi bana sizi çağrıştırıyordu. Fakat sonra... O geceden sonra seni ve Ada'nın ruhunu kaybettim."

DÜŞ KEFENİ.Where stories live. Discover now