BÖLÜM : 4

274 26 11
                                    



"Dolu Kadehi Ters Tut-Kaçar Gider"

"Vedanın ne zaman gerekeceğini bilemezsin. Kader senin planındaki süreye göre işlemez."

Bir şimşek daha çaktı, bulutlar arasında. Yağan yağmurlar bedenimize, çakan şimşekler ruhumuza işledi. Gökyüzünde parlayan şimşek, bir saniyeliğine ruhlarımızı aydınlattı. Dipsiz bir kuyudan atılan çığlıklar kadar acı ve derindi denizin sesi. Kumsala tokat atar gibi şiddetliydi dalgalar. Evren acımasızdı, acımazdı. Bize de acımıyordu. Bir kez daha bu eşsiz düzene hapsolmuştuk.

Kilitli bir şekilde önümüzü izlerken, sırılsıklam olmuştuk. Gözüm Açelya'ya kaydığında, ıslak saçlarını gördüm. Normalde açık bir sarı olan saçları, ıslaklıkla bir ton koyulaşmıştı. Güzel bir manzaraydı. Kötü olan, bitecek olmasıydı. İkimizin de, haraket etmeye ne isteği ne gücü vardı.

Öylece yığılmıştık.
Yıkılmıştık.

İçime çektiğim her nefes, ciğerlerimi yakıyordu. Göz kapaklarımın ağırlığının sebebini bilmiyordum. Yavaşça kapattığım gözlerimi, tüm gücümle sıktım. Derince yutkunup, boğazımdaki kuruluğu gidermeye çalışsam da, etrafını daha çok kuraklık sardı. Güç bulacak başka bir şey bulamadığımda, ellerimi iki yanıma koyup tek hamlede ayağa kalktım. Kalkışımla, gözlerini denizden ayırıp bana döndü Açelya. Kafamı denize çevirdiğimde, bana baktığını biliyordum. Tereddüt ederek, tek elimi ona uzattım. Yüzüne bakamıyordum. Buz gibi soğuk bir elin, sıcacık elimi sardığını hissettim. Her şey çok hızlı gelişiyor ama zaman akmak bilmiyordu. Gözlerim ellerimize kaydığında tuhaf bir tablo oluşmuştu. Beyaz eli, yanık tenimin altında kaybolmuştu. Bir nefesle beraber, onu ayağa kaldırdım. Elini yavaşça bıraktığımda, havada asılı kalan elim pek yalnızdı. Arkama bakmadan motora yürümeye başladım. Aramızdaki bağın kopmasa bile sarsıldığını hissedebiliyordum. Sarsılışımı hissediyordum. Nefeslerimi hep derin derin çekerdim içime. Çünkü bilirdim ki, her iç çekişimde biraz daha rahatlardım. Ve nefesimi, her dışarı üfleyişimde. Rahatlatmasını umduğum bir nefes daha verdim dışarı. Arka bölmeden, kasklarımızı çıkarttım. Birini hızla kafama geçirdim. Diğerini motora yerleşmeye çalışırken Açelya'ya uzattım. Kafasına takarken
motoru çalıştırmıştım bile. O motora oturmadan, cebimdeki telefon titremeye başladı. Motoru durdurup telefonu çıkarttım. Ekranda Alina yazasını gördüğümde, benden geçmek bilmeyen saatin aslında nasıl su gibi aktığını anladım. Telefonu cevaplayıp, kulağıma yerleştirdim.

-"Tugay?"
-"Geliyorum Alina."
-"Dur, dur. Onun için aramadım."
-"Noldu?"
-"Açelya'ylasın dimi?" sorusuyla kafamı arkama çevirdim. Yüzünü görmek için cesaretimi toplamak yerine, anlık davranmıştım. Bu anlık davranış, kesiştiğim gözleriyle afallamama sebep olmuştu.
-"Evet. Niye?" dedim yutkunmamın arasında.
-"Onu bırakmadan yanıma gel. Bir şeyler yaparız."
-"Hayır." dedim tek seferde ve oldukça keskin bir şekilde. Sonunda önüme dönebilmiştim.
-"Pişman olacaksın." gülerken telefonu kapattı.

Tek seferde telefonu cebime geri koydum. Telefon konuşmam bitince, Açelya arkama oturmuştu. Motoru tekrar çalıştırırken Açelya sadece omuzlarımdan tutuyordu. Hızla motoru sürmeye başlarken, egzozu bağırttırmıştım. Tekerler arasından uçuşan kumlar etrafımıza yayılıyordu. Caddeye çıktığımızda tüm hızıma rağmen, Açelya hala omuzlarımdan tutuyordu. Dengesini kaybedecek gibi olduğu zaman omuzlarımı tüm gücüyle sıkıyor sonra yavaş yavaş ellerini gevşetiyordu. İnatla belime tutunmuyordu. Kafamı geriye yaslayıp, sağ omzuna geldim. Rüzgar uğultusundan sesimin duyulmayacağının farkında olarak kulağına yaklaşabildiğim kadar yaklaştım.

"Sıkı tutun. İhtiyacın olacak." kasktan anlaşılmayacağını bilerek kocaman güldüm.

Gaza yüklenip, motoru biraz daha bağırttırırken, ibrenin çubuğu hızla dönmüştü. Dışarıdan bakanların, motordaki kişileri sayamayacağı kadar hızlıydık. Her şey yanımızdan hızla silikleşiyor ve yerini yeni bir şey almaya kalmadan, yok oluyordu. Üzerimize yağmaya devam eden yağmur şiddettini düşürse de, bitmemişti. Sarsılarak yolda giderken, inadını bırakmamış hala omuzlarımdan tutuyordu. Bu öyle sıkı bir tutuştu ki, vücuduma baksam el izlerini görebilecek gibiydim. Onun korkusunu ve inadını tutuşundan anlamıştım. Bu hız beni ne kadar tatmin etse de, bir süre sonra yavaşladım. Zorlamayacaktım. Yavaşlayarak ilerlemeye devam ettim. Bu yarışı kazanmasına izin vermiştim. Sokak aralarına girdiğimizde eve yaklaşmıştık. İlerlediğim sırada beklemediğim bir şey oldu. Omuzlarımda gevşek bıraktığı elleri yavaşça sırtımdan aşağıya indi. Bel hizama gelince, karnımı sararak, sıkıca gövdesini bedenime bastırdı. Bu davranışı beni sarssada yoldan sapmadan binamıza yaklaştım. Kapının önünde durduğumda inmeden önce kulağıma fısıldadı.

Özgürlüğe TutsakWhere stories live. Discover now