BÖLÜM : 3

473 44 22
                                    



"Hwa Sa - Maria"

"Bir sürü kelime boğazıma birikti ama ben ne dışarı atabildim, ne içime. Boğazımda biriken kelimeler keskinleşti, yaraladı beni. Boğazıma batan kelimelerden, akan kanlar zehir gibiydi. Mideme kadar, yakıp geçti."


Bir çift göz kaç duyguyu içinde barındırabilirdi?
Duyguların gücü, kaç bakanı daha içine çekerdi?

O duygularını, gözlerinin arkasına zincirlemişti.

Gözlerinin arkasına hapsettiği duyguya ulaşmak, imkansız gibiydi.

O hapiste kilitli kalmaktan korktuğumdan, gözlerimi yavaşça aşağı indirdim.

Gözlerimiz bir şekilde birbirine kenetlendiğinde, kimse haraket etmemişti. Sanki zaman akmayı bırakmış gibi bakışmıştık. Gözlerinde biraz duygu kırıntısı arasam da, aradığımı bulamamıştım. Gözlerimi indirdikten sonra refleks olarak kafamı sola çevirip, ellerimi saçlarıma daldırdığımda sıkıntılı bir nefes verdim. Sanki içimdeki duygularımı, bir nefesle atabiliyormuşum gibi. Alina'ya tekrar döndüğümde o da bana bakıyordu. Şu an bana baksa da bir ara gözünün Açelya'ya kaydığını görmüştüm. Ciddiyet tüm yüzümü sardığında, hiç bir şey demeden kapıya doğru yürümeye başladım. Arkama dönüp Alina'yı bile çağırma gereği duymadım. Varlığını arkamda hissettiğimden, aldırış etmedim. Bakışlarının anlamını kafamda tartmaya çalışıyordum.
Bir bakışla insanın kafasını bu kadar karıştırabilmek olanaksızdı. Farkında olmadan çıktığım merdivenlerin sonunda kendi dairemi buldum. Cebimden çıkarttığım anahtarla kapıyı açıp, anahtarı ve üzerimdeki montu ayakkabılığa bir şekilde attım. Arkamdaki kapıyı açık bıraktığımın farkında olarak mutfağa geçtim. Kendime dolaptan soğuk bir su doldurup, sandalyeye oturup yavaşça yudumladım.

Sanki su boğazımdan geçerken, midemden yükselen ateşin aleviyle buharlaşmıştı.

Böylesine derin bir bakışın ardından ancak soğuk bir su içilirdi zaten. Sıkıntıyla dışarı üflediğim kaçıncı nefesti sahi bu? Normalde seslere, haraketlere duyarlı ve refleksleri iyi olan biriyimdir. Buna rağmen, oturduğum masanın sağ tarafındaki kapıya dönene kadar Açelya'nın geldiğini hissetmemiştim. Ayağa kalkıp gözlerimi kısarak bilinçli bir şekilde tam olarak gözlerine baktım.

Her an benide dalgaları arasına alacak bir deniz gibiydi gözleri. İçine girmek isteyeceğiniz bir soğuklukta ama korkacağınız kadar karanlıktı.

Gözleri keskin bir mavilikte, bakışları dipsiz bir derinlikleydi.

Her yüklemeye çalıştığım anlamda, biraz daha batıyordum o suya.

Anlamak ister gibi gözlerimi kısıp, kaşlarımı çattığımda konuşmaya girdi. "Şey kapı açıktı, çalmadan girdim. Kusura bakma." dedi oldukça kısık bir sesle. Ve elindeki fincanları bana uzatırken devam etti. "Fincanları yıkamıştım. Onları getirdim." bir şey demedim. Suratım ifadeden yoksundu. Gelişine şaşırmadım. Açık kapıdan girmesine şaşırmadım. Gelmesine şaşırmadım. Sadece hiç bir şey hissetmedim. Birden tüm duygularım çekilmişti. Fincanlara uzanıp, elinden aldım. Arkamı dönüp, dolabın kapaklarını açtığımda, dış kapının kapanma sesini duydum. Bardakları dolaba koydum. Arkamı döndüğümde, Açelya'da salona dönmüştü. Yanına kadar yaklaşıp, kafamı uzatarak içeri baktım. Alina gelmişti. Elinde küçük bir çantayla bize bakıyordu. "Merhaba." diye mırıldandı. Kafamla selamını karşıladığımda aynısını Açelya'da yapmıştı. Mutfağa geçip kendime bir bardak su daha doldururken içeriye doğru biraz yüksek sesle konuşmaya başladım. "Benim odamın karşısındaki oda boş Alina. Oraya geç." genelde oldukça sert ve sinirli biri olurken, bazenler de bir yanım nazikti. O nazik erkeğin ne zamanlar çıktığını bende kestiremiyordum. Bu sefer sanki sinirden çok bir şey hissetmiyor gibiydim.

Özgürlüğe TutsakWhere stories live. Discover now