"Biliyorum," dedim hem onu hem de kendimi rahatlatmak için. "Öyle biri olduğunu da düşünmüyorum Doruk. Sadece yanlış zamanda yanlış bir harekette bulundun. Uzatmamıza gerek yok." 

Birkaç saniye sessiz kaldı. "Ama benden uzaklaşacaksın. Şansımı kendi elimle tepmiş gibi hissediyorum." Sesi öyle masum çıkıyordu ki ister istemez gülümsedim. Onu tanımıyor olsaydım ismini bir kalemde silerdim ama nasıl biri olduğunu biliyorken bunu yapmak çok zordu. Doruk hayalimde canlanan erkeğin vücut bulmuş hali gibiydi. 

"Seni affedebilirim. Hala bir şeyler için geç değil." 

"Yarın akşam seni bir özür yemeğine götürebilirim yani?" 

İstemeden gülümsedim. Her akşam beni yemeğe mi çıkartacaktı böyle? Hoş, sapıtmadığı sürece ben bundan rahatsızlık duymazdım. Onunla vakitler eğlenceli geçiyordu, aksini iddia edemezdim asla. Alt dudağımı dişledim. "Tabii. Ama bu sefer yeri ben ayarlayacağım. Akşam sekiz uygun benim için." 

"Harika!" Sesi yeterince neşeli geldiğinde telefonları kapattık. Kararsızlıkla yerimden kalkıp balkona geri döndüm. Çağlar kahvesini bitirmiş telefonuyla ilgileniyordu. Suyumdan bir yudum alıp telefonumu sehpanın üzerine bıraktım. 

"Yarın akşam için restorandan rezervasyon yaptırabilir miyim? Yoğun musunuz bu aralar?" 

"Ayarlarız bir şeyler," dedi düz bir ifadeyle. Başka bir şey sormadı. Hoş, sormasını da beklemiyordum ama nedense verecek bir cevap düşünmüştüm. "Saat kaçta?" 

"Sekiz," dedim masum masum. Kafasını sallayarak telefonundan bir şeyler yaptı. 

"İki kişi mi olacaksınız?" 

Kafamla onayladım onu. Telefonunu kulağına götürdü. Sessizce konuşmasını dinledim. 

"Tamamdır Ferda. Teşekkürler." Cevabın olumlu olduğunu anlamıştım. Sessizce teşekkür ettim. Orada olmak beni güvende hissettirecekti. Az çok bildiğim insanlardı ve ters giden bir şeyler olursa yanımda olurlardı. 

Ayaklanıp fincanını elime alacakken Bade'nin ağlayış sesini duydum. "Ben bakarım," diyerek ayaklandı. Kirlileri mutfağa götürüp direkt bulaşık makinesine attıktan sonra usulca yanlarına ilerledim. Çağlar yanına uzanmıştı ama Bade tekrar uyuyacağa benzemiyordu. "Günaydın," diyerek yanlarına ilerledim. Az önce ağlayan kendisi değilmiş gibi gözlerini kırpıştıra kırpıştıra bana bakıyordu.

"Aşkım, güzel uyudun mu? Bakayım ateşin var mı?" Dudaklarım alnına bastırıp çekmeden yanağına, oradan boynuna öpücükler bıraktım. "Hiç yokmuş benim bebeğimin ateşi. Hemencecik iyileşmiş. İyileştin değil mi?" Burnuna işaret parmağımla bir fiske vurup güldüm. Onun yattığı tarafta diz çökmüştüm. Böylece Bade ikimizin ortasında kalmıştı ama küçücük bedeni sayesinde Çağlar da çok uzakta sayılmazdı.

"Hazırlanıp çıkalım. Yarın için yoluna sokmam gereken bazı işler var."

Kafamla onayladım onu. "Bade kalsın? Daha rahat çalışırsın hem." 

"Yanımda olsun istiyorum. Uzun sürmez işim zaten. Yarın sabah bir iki saatliğine restorana uğrayacağım. O sırada sende kalabilir, değil mi?" 

"Tabii ki," dedim hemen. Sormasına bile gerek yoktu. "Ben olmasam bile anneme bırakabilirsin Çağlar. Sormana dahi gerek yok." Böyle kendini daha iyi hissettiğini anlayabiliyordum ama ben sanki çok uzak biriymişim gibi davranınca kötü hissediyordum. Çağlar ne ise ben de oydum Bade için. Ebeveyni yerine koyulacaksa ben de o kefeye konmak istiyordum. İlk aylarda çok yanında olamadığımın farkındaydım ama bu sırf orta yolu nasıl bulacağımı bilmememden kaynaklanıyordu. Biz farklıydık artık.

Bir Küçücük Civciv | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin