Onun ardından yanımdan ayrılmayan Iseul makyajımı kontrol etmeye devam etti, So Ra, tuhaf bir biçimde kavalyesi olan Min Hyuk'u aramaya gittiğinde düğünün başlamasına on dakikadan az kaldığını haber veren bir görevli geldi.

O uzun koridora çıkmadan önce, boy aynasında kendime baktım. İlk kez böyle bir şey giyiyordum, üzerimdeki tüllü elbise tamamen eski modaydı; vücut hatlarımı yeteri kadar belli etse de dekoltesi yoktu. Hatta tasarımcımız Yang Yoo Seul ve abisi Yang Yoo Geun'a göre, retro havası bana farklı bir olgunluk vermişti.

Geçen ay kestirdiğim siyah saçlarım omuzlarımdan aşağı dümdüz düşüyordu, bana hafif bir makyaj yapmalarına izin vermiştim. Daha doğrusu, onları buna ikna etmiştim. Onlara kalsa -So Ra bu sene güzellik merkezinde çalışmaya başlamıştı- beni düğünün en güzel kızı yapmak için bir milyon malzeme sürerlerdi suratıma.

Sade ve çok parıltılı olmayan aksesuarlarımdan biri, büyükannemin verdiği gümüş kalpli kolyeydi. Onu taşımak, her zaman yanımda olduğunu hissettirdiğinden hiç çıkarmıyordum. Aynada gördüğüm kişiye baktım. Artık odasından çıkmayan gözlüklü bir asosyal değildi, dünyadaki herkesten çok kendinden nefret etmiyordu ve eskisine benzemese de, Sunya'ydı ve güzeldi.

Herkes sıraya girmişti. Jimin son anda papyonunu kaybettiğinden Iseul ona aynı renkte bir kravat takmakla uğraşıyordu. Hoseok Nina'nın elini sıkıca tutmuştu. Etrafımızdaki heyecanlı hava hepimizi sarıp sarmalıyor, enerjimizi yükseltiyordu.

Jungkook, sırtını pat patlama bahanesiyle ona gerçekten vuran Tae Hyung'tan kurtularak yanıma geldi. Önümüzdeki kalabalıktan uzaklaşıp tam önümde durdu. Sıranın en sonundaydık.

Bana güzel bir sanat eserine bakar gibi bakıyordu.

"Selam."

"Selam."

İkimiz de anlamsızca sırıtıyorduk.

"Heyecanlı mısın?" diye sordum, gergin olduğunu belli etmek istemese de ikide bir saati kontrol edip duruyordu.

"Evet."

Yüzündeki gülümseme silinirken "Aslında biraz korkuyorum." diye itiraf etti.

"Tüm bu hazırlık falan..."

"Korkma." Papyonunu çekiştirdiği elini tuttum.

"Ben yanındayım."

Endişesi birkaç saniyeliğine de olsa silinip gitti, huzurla gülümsedi. Konuşmadık ama birbirimize "seni seviyorum" diyen bakışlar attık.

Önümüzdeki tüm çiftler teker teker sahneye çıktıktan sonra, sıra bize geldiğinde el ele kilise bahçesine çıktık ve müzik eşliğinde haftalarca çalıştığımız koreografiyi o anda uydurmuşuz gibi bir rahatlıkla dans ettik.

Her şey çok güzeldi. Hata yapmayan tek çift bizdik, Tae Hyung ve Yoo Seul son harekette neredeyse düşüyordu, Yoongi ve Haru birkaç adım karıştırmıştı ve Hoseok'la Nina bize göre daha yavaş ilerlemişti. Konukların alkışlarından sonra eline bir mikrofon almış olan Jin, "Şimdi de gelin ve damat geliyor!" diye seslendi.

Evet. Hoseok'un ablası Ji Won'un düğününde giriş dansını biz üstlenmiştik. Yaz tatilinin ilk bir ayı ilginç bir şekilde ailelerimizin de tanışması ve birlikte vakit geçirmesine sebep olmuştu. Bazen bizim bile haberimiz olmadan annelerimiz buluşup kahve içiyordu. (Benim annem hasta olduğundan aralarına pek katılamasa da, genel olarak anneler arasında güzelliğiyle popülerdi).

Hoseok'un ablasının düğünü için bu kadar hazırlık yapacağımız aklımın ucundan bile geçmezdi. Bana böyle bir şey yapacağımı birkaç ay önce söylemiş olsaydınız asla inanmazdım. Odasından çıkmayan birinin tüm bunları üstlenmesi ütopik bir dünya gibi gelirdi. Ama işte, partneri olarak Jeon Jungkook'la bir düğünde bir sürü insanın önünde sahneye çıkıp bir yarışmadaymış gibi özenle hareket etmiştim. Yüzde yüz gerçekti.

sunya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin