Ailemi, evimi çok özlemiştim. Elbette burası da ayrı bir huzurluydu ama eski hayatıma dönmek istiyordum bir yandan da.

Başım eğik eve yürümeye başladım. Kapıyı kapatıp içeri doğru giderken Ömer abi beni gördü.

-Mazhar, bu ne hal oğlum!

Diye bağırdı. Ne vardı! Birazcık ıslandım işte.

-Git çabuk banyoya! Evi kirleteceksin.

Kendimi çocukken çamurlu halde eve gelişim gibi hissettim. Annem de kızardı.

Duş alıp yatağıma geçtim. Defterime baktım öylece. Kalemim yazmak istemiyordu. Ama bugün gök de benimle ağlamıştı. Gök için yazmalıydım. Kalemin kağıda her dokunuşta bir parçamı bırakmıştım.

Her bir damla olmuş,
Üzüntü, keder.
Gözyaşına döndü
Hayatta olan şeyler.
Bilinir mi kim
Var oldu gitti?
Hayat sana sınavdı.
Ama anladın mı ki sen?
Özlemimle yanarken
Dışım puslu ve esintili.
Bilinmezken sen geldin
Çözülen düğüm misali.
Açıldı önüme bir tarla.
Biçtin mi götüreceğini?
Gideceksin buradan sonsuzluğa
Dünyada yaşayan fani.
Kimse bihaber mi?
Yolum nereye diye diye
Sana vardığımda ellerimi
Açtım Rabbime hamd ile.
Kavuşmayı bekliyordum sessizlikle.
Yalnız mıyım, asla.
O bana yeter.
Daraldım mı?
O bana yeter.
Sabret ve gör!
Allah seninle her daim.

Son noktayı koyduğumda gözlerim kapanıyordu. Hatırladığım ise elimden kalemin düşüşüydü.

《《《

Gözlerimi açmak istemiyordum. Yattığım yerde çok yorgundum. Uyudum belki ama dinlenmemiş gibiydim. Hatta hastayım sanırım. Dün ne biçim ıslandım! Hasta olmak farz olmuştu gerçi.

Yutkunduğumda boğazımda yaşadığım o acı yüzümü buruşturdu. Evet! Kesin hastalandım ben! Ağzım kurumuş, burnum tıkanmış, her yerim ağrıyordu. Ve üşüyordum. Titreme geldi vücuduma. Ateşim çıkmış olmalıydı. Ama yerimden kalkamıyordum. Gözlerimi dahi açamıyordum.

Kapının sesiyle Ömer abimin ayak seslerini duydum. Üzerimdeki battaniyeyi bir kenara atıp eli alnıma uzandı.

-Mazhar, oğlum, uyandın mı?

Kısık sesle sorduğu soruya ben de başımı sallayarak sessizce cevapladım. Ömer abi odadan çıktı. Bir süre sonra tekrar geldi. Alnıma değen soğuk şeyle ışık hızında gözlerimi açtım.

-Aahhh! Bu ne Ömer abi!

Burnuma gelen sirke kokusuyla anlamıştım. Ateşimi düşürmeye çalışıyordu. Bezi alıp ıslatıp sıktı ve tekrar koydu. Birkaç kez aynısı yaşandı. Ömer abi sıkkınca nefes verdi. Bana doğru eğildi ve tişörtümü çıkardı. Kendimi henüz çocuk yaşlarında biri gibi hissettim.

-Oğlum, kendine dikkat et!

Söylenirken ağzıma ilaç sokuşturuyordu temsili ebeveyn. İlacımı içtikten sonra geçen vakitle kendimi daha rahat hissediyordum. Gelen buram buram kokuyla klasik hasta çorbası olduğunu anlamak zor değildi. Ömer abim yetenekliydi. Eli pek maharetliydi. Kendimi daha da çocuk gibi hissettirmeye çalışıyordu galiba abim. Elleriyle bana çorba yediriyordu. Birazdan 'Uçak geliyor, ağzını aç!' diyecekti. Ama ne yalan söyleyeyim midem mutluluk çığlıkları atıyordu.

Uzanmış yatağımda dinlenmeye geçmiştim. Ateşim düşmüş iyiye gidiyordum. Yerimden kalkıp ayaklandım. Odamdan çıkarken Ömer abiyle az kalsın çarpışacaktım.

-Nereye böyle oğlum! Çabuk yatağa!

Yüzümde gülümseme oluştu. Beni yoldaş bellemiş abim, yüreğin ne güzel! Baba şefkatini yaşatıyorsun bana.

HAPİSWhere stories live. Discover now