5. Bölüm

876 52 4
                                    

Karanlık giderek bastırmaya devam ederken bir çare teknenin güvertesinde oturmuş umutsuzca bekliyordum. Belki biri fark eder de gelip, beni buradan alır diye. Kim bilir ben buraya geleli kaç saat geçmişti. Kaç saattir Karadeniz'in bu karanlık sularında bir başına ilerliyordum.

Üstelik bu gece gökyüzü zifiri karanlıktı ve bir tane bile yıldız görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünü öyle bir kaplamıştı ki en ufak bir ışık hüzmesi görebilmek neredeyse imkansızdı.

Beni bulurlar korkusu ile hiç bir ışık kaynağını da açamamıştım. Şu an ise ufacık bir ışığa bile o kadar ihtiyacım vardı ki.

Oturduğum yerden dikkatlice kalkıp, bir ışık aramak için kaptan köşküne gitmeye çalıştım. Ama bu karanlıkta denize düşmeden ve de bir şeylere takılmadan gitmek çok zordu. Şu an bu bizim teknemiz olsaydı şayet her bir metrekaresini biliyor olurdum. Ama maalesef bizim teknemiz değildi.

Bizim teknemiz demişken artık bizim daha doğrusu benim bir teknem bile kalmamıştı. O hatırlamak istemediğim kazada anne ve babamla birlikte teknemizi de kaybetmiştim.

Bu teknede o kadar çok balık ağı ve gereksiz şey vardı ki hareket etmek zorlaşıyordu. Acaba Osman amca bu tekneyi neden bu kadar çok doldurmuştu.

Bir süre elimle etrafta neler var diye yoklayarak ilerlemeye devam ettim. Ama bir türlü kaptan köşküne çıkan merdivenleri bulamıyordum. Hava giderek soğumaya başlamıştı. Bir an evvel buradan çıkıp, bir ışık kaynağı bulamazsam burada donup kalacaktım. Kaç saattir dışarda olduğum ve de eve gitmenin benim için tehlikeli olması yüzünden üzerime giyecek kalın kıyafetlerim bile yoktu. Giderek üşüdüğümü hissetmeye başlamıştım.

Biraz daha hareket ettikten sonra bir an da ayağımı sivri bir cisme çarpmamla ayağımda büyük bir acıyla ayağım ellerimin arasında sekmeye başladım. Anlaşılan ayağımda bir kesik oluşmuştu. Şimdi de ayağımı sarmak için bir şeyler bulmam gerekecekti. Ama ben daha bir ışık kaynağı bile bulamamıştım.

Bir köşeye oturup, "Yeter artık." Diye avazım çıktığı kadar bağırdıktan sonra gözümdeki yaşların neredeyse son damlası kalana kadar ağlamaya devam ettim. Neden bu kadar karanlık olmak zorundaydı ki sanki? Şu küçük tekne de yolumu bile bulamıyordum.

Şu an evde olmayı, sobanın başında yine anne ve babam ile birlikte meyve yemeyi öyle çok isterdim ki. Annem eline portakal, elma ve o an evde hangi meyvelerden varsa bir tabağa koymuş babamla bana küçük küçük dilimler veriyor sonra da hep beraber sıcacık sobanın başında oturmuş bir yandan meyve yiyor bir yandan da sohbet ediyoruz.

Bu görüntüyü yeniden yaşamak için neleri vermezdim. Ama yok. Benim tek yapabildiğim bu karanlık sularda bir başına ne yöne bile gittiği belli olmayan bu tekne de cağresiz çırpınışlarla ortada dolanıp durmak.

Bu karanlık içime o kadar işlemişti ki. Sanki hep bu şekilde yasayacakmışım gibi hissediyordum. Daha ne olabilir ki? Demeye bile kalmadan bir an da yağmur bastırmaya başladı. Bu benim direncimi daha çok kırmaya ve daha çok üşümeme sebebiyet veriyordu. Karadeniz'den ne bekliyordum ki? Bu olağan bir şeydi ama ben buna hiç hazırlıklı değildim.

Yağmurda ıslanan ayağım sızlamaya ve yağmurun ve denizden esen serin havanın etkisiyle titremeye başladı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir umut olamaz mıydı? buradan çıkamaz mıydım? Bir yol olmalıydı. Yeniden denemeliydim.

Ayağa kalkıp, tüm gücümle yeniden aramaya koyuldum. Bu kez sakin ve dikkatli olmaya çalıştım.

Bu zifiri karanlıkta önümü görmemi sağlayacak, bana ışık tutacak bir şey olamaz mıydı? Her şey bu şekilde mi sonlanacaktı? Hayır buna izin veremezdim. Sonuna kadar çıktığım bu yolda mücadeleye devam edecektim.

Operasyon: Mühendis (Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin