LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR

Start from the beginning
                                    

Babası hakkında en ufak bir ipucu bile yoktu. Sadece Irak'ta olduğunu ve tır şoförü olduğunu biliyordu. Dahası o adama güvenmiyordu. Berceste'yi iş uğruna bırakabiliyor olması, sevdiği kadını o adama emanet edemeyeceğinin kanıtıydı. Gözyaşları dinmeyen yaralı bir kuş vardı avuçlarında, onu öylece bırakamazdı. Yuvası olmuşken göç etmeye mecbur kalması en son isteyeceği şeydi.

Kolları arasından kaçışıyla nevri dönmüştü. Utandığı biliyordu ancak ondan uzaklaşmasından hoşlanmıyordu. Annesi onların aynı odayı paylaşmalarından ötürü tek bir şey söylemezdi.

Zuhal Hanım, genç kızın yaşadıklarını tam olarak bilmese de başından geçenleri az buçuk seziyordu.

Akif Karan'ın düştüğü kara sevdayla mutlu oluyor, Berceste'yi öz kızı kadar seviyordu. Oğlunun yüzünü güldüren bir kızı nasıl sevmesindi ki? Kocasının annesinden onca eziyet görmüşken nasıl başka bir annenin evladına bunu reva görürdü?

Ama gel gör ki, Berceste ve Akif Karan'ın yetişme biçimleri birbirinden tamamen farklı hatta büyük bir tezatlık içerisindeydi.

Genç adam bunu fark ettiğinde liman yanmış, kadın incinmişti.

"Her şeyi berbat ettim," dedi Berceste'nin de aynı sözleri telaffuz ettiğini bilmeden. "Seni nasıl incitebildim kar çiçeğim."

İncinmesinden korkarken öfkesine yenilerek bunu kendi elleriyle yapmıştı.

Geniş ve güçlü omuzları ilk kez bir yükü kaldıramamıştı. "Sevmek ne zormuş baba," dedi canı acıya acıya. "Yanarken, yakabilmekmiş. Nasıl yürüyeceğim ben bu yolda, bilmiyorum baba. O benim her şeyimmiş gibi, tüm benliğime işliyor. Nefesini duymadan yaşamak istemiyorum," dişlerini sıktığında çene kasları gerildi. "Kendimi sana nasıl affettireceğim, güzelim?"

Avcuna bolca şampuan sıkıp siyah saçlarını yıkamaya başladı. Duşun ardından üzerini giyindi. Huzurdan eser kalmamıştı. Eski asık suratı çehresine yerleşmişti.

Kızgındı.

Bu kızgınlığı kendineydi.

Berceste'yi incittiği için kendinden nefret ediyordu.

Kahvaltı masasında iç hesaplaşmasını yaparken, gözleri sevdiği kadından ıraklaşmış ve bilmeden Berceste'yi kırmıştı. Bilerek yaptığı bir eylem değildi elbette. Ancak genç kadın bunu bilmiyordu. Akif Karan'ın ona olan soğukluğundan inciniyordu. Halbuki adam kendine olan kızgınlığından bu denli uzak duruyordu.

Elini yaktığını öğrendiğinde kafasındaki tüm her şey silinmişti. Onun canını kendine can bilmişti.

Canına can bildiğinin saçının teli kopsa acısını yüreğinde hissederdi.

Narin parmaklardaki acı yüreğinde korlanmış, sebebi olduğu acıyı kendi çekmek istemişti. Onun gözlerinden düşen bir damla yaş uğruna her şeyini feda edebilecekken kendisi ağlatmıştı.

Göğsünün tam ortasında bir oyuk oluştu. "Keşke senin parmakların yanacağına, her yanım ateşe verilseydi." dedi kalbinde bir yıkım başlatarak.

Dağ yamacında kırmızı, kiremit çatısı karla süslenmiş olan taş bir yapının önünde durduğumuzda Akif Karan cüzdanını alarak arabadan indi. Geniş omuzlarını saran montun ceplerine ellerini koyarak seri adımlarla karla kaplı merdivenleri aşındırdı. İki kanatlı, ahşap kapıyı açarak gözden kaybolduğunda gözlerimi önümdeki yola çevirdim.

KOYU LÂCİVERT SEVDAWhere stories live. Discover now