9

4.4K 362 95
                                    

Kapının kilidini zorlayan anahtar sesini duyunca bedenimi yerden kaldırmaya çalıştım. Daewon'un beni bu halde görmesini istemiyordum. Özellikle de salonun ortasında yere yığılmış halimi.

Giriş kapısı açılırken bir yerlere tutunup ilerleyerek salondan çıkmayı başarmıştım. Bir yandan sanki ağrıyı bu şekilde engelleyebilecekmişim gibi elimi mideme bastırıyordum.

Daewon'un içeri girdiğini kapının sertçe kapanmasından anlayabiliyordum. Tüm gücümle evin girişine doğru ilerlemeye çalışıyordum ama sürekli olarak dönen başım bunu zorlaştırıyordu.

"Yejun! Neredesin?"

Bana seslenmesiyle adımlarımı hızlandırmaya çalışırken sesinin ne kadar endişeli çıktığını farkedebiliyordum. Bu midemde bir şeylerin kıpır kıpır olmasına neden olmuştu.

Koridorun solundan dönüp girişe ulaştığımda Daewon'la karşı karşıya geldim. Beni görmesiyle yüz ifadesi aniden değişirken çok kötü göründüğümden zaten emindim ama böyle bir tepki vermesini beklemiyordum.

"Sonunda geldin..."

Hiç yok gibi çıkan sesimle mırıldanırken yanıma hızla gelip zor ayakta duran bedenimi güçlü kollarıyla kavrayıp beni kucakladığında ağzımdan küçük bir inilti kaçtı. Midemin ağrısı giderek daha da şiddetleniyordu.

Daewon acıyla kıvranan bedenimi odama kadar taşıdıktan sonra beni yatağıma yatırdı. Benden uzaklaşacaktı ki kolunu kavradım.

"Gitme... Lütfen beni yalnız bırakma."

Kolundaki elime baktıktan sonra bakışları dolmaya başlayan gözlerimi buldu. Daha önce hasta olduğumda tek başıma kendime bakmak zorunda olduğum zor zamanları hatırlarken ve yarım saattir hafifleyeceğini düşündüğüm ağrı aksine daha da kötüleşirken gözyaşlarımın akmaması için bir neden kalmamıştı.

"Hiçbir yere gitmiyorum." Yatakta yanıma oturdu. "Korkma yanındayım."

Ateşimi kontrol etmek için alnıma uzanan elini hissedince irkildim. Ona neden bu hale geldiğimi söylemeli miydim bilmiyordum. Nasıl bir tepki vereceğinden emin değildim. Yaptığım şey aptalcaydı ve o ilacın dozunu kaçırdıktan sonra bu hale gelmem şaşırılacak bir şey değildi. Eğer söylersem yaptığım bu saçma şeye sinirlenip beni evde yalnız bırakmasından korkuyordum. Onun varlığı şu an benim için her şeyden değerliydi. Ama bunu söylemek zorunda olduğumun da farkındaydım.

"Şimdi söyle bana. Neyin var?"
Ona bakmaya çalıştım ama gözyaşlarım onu net olarak görmemi engelliyordu. "Çok kötü görünüyorsun. Evden ayrılmadan önce gayet iyiydin. Bu hale bu kadar kısa sürede nasıl geldin sen?"

Gözyaşlarım yanağımdan süzülürken bakışlarımı başka bir yere çevirdim ve çektiğim acıya odaklanmamaya çalıştım.

"Ben... eğer söylersem bana çok kızacaksın."

Bunu söyledikten sonra onun aklından ne geçtiğini bilmiyordum ama ifadesi daha da ciddileşirken doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.

"Neyi söylersen?"

Ona cevap vermeden önce bir süre daha ona bakmaya devam ettim. Artık yaptığım yanlışı söylemeden kurtulamayacaktım çünkü çoktan yanlış bir şey yaptığımı ona itiraf etmiştim.

"Söyledikten sonra beni bırakıp gitmeni istemiyorum. Bana istediğin kadar kızabilirsin, bağırabilirsin ama lütfen beni yalnız bırakma-"

"Beni çıldırtma! Ne söyleyeceksen söyle artık."

Bana aniden bağırmasıyla istemsizce sıçrarken daha da duygusallaşmaya başlıyordum. Zaten sulu olan gözlerim tekrardan dolarken gözümü kapattım ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Yine de bunu haketmiştim. İlaçları içerken sonrasını düşünmem gerekirdi.

HIERARCHYWhere stories live. Discover now