11.Bölüm " Yalan "

1.1K 134 61
                                    

“Blöf yapıyorsun!”

Mikuo göz devirerek eline nerden geldiğini bilmediğim elmadan bir ısırık alırken “ Gelecekte blöf yapmadığımı öğreneceksin.” dedi. Oh! Hayır, hayır, hayır. O blöf yapmıyordu. Ayna gerçekten kırılacaktı.

“Neden ayna kırılıyor? Nasıl kırılacak? Bunu nasıl engeleyebilirim? “

Mikuo bıkmış gözlerini bana çevirdi ve “Çok soru soruyorsun.”diye homurdandı. Arkasındaki ağaca yaslandı ve gözlerini kapattı. Hep böyle umursamaz olmak mı zorunda mıydı? Ellerimin titremesini durdurmaya çalıştım. İlk olarak kafamdan Len’i bir daha görmeyeceğime dair düşünceleri atmalıydım. Acilen sakin olmalıydım.

“Mikuo?”

Mikuo sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Elindeki bir ısırık almış olduğu elmayı ağaçlardan birinin altına fırlattıktan sonra ayağa kalktı ve bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde her zaman olan sırıtışını yüzüne yapıştırıp  “O elmayı neden ağacın altına attım biliyor musun?” dedi. Şuan açıkçası önemsiz bir elmanın derdine düşecek durumda değildim. Gözlerim yanıyor, bana her an çığlıklar eşliğinde ağlayabileceğimin sinyalini veriyordu. Ona cevap vermediğimi gören Mikuo ellerini kot pantolonunun cebine koyarken esnedi. Sıkıldığını açıkça bana gösteriyordu.

“Senden bir cevap geleceğe benzemiyor, Rin. Tamam, bu sefer cevabı senin yerine ben veriyorum. Elma günahkar bir meyvedir. Adem ve Hava’nın cennetten kovulmasını sağlayan meyve elmadır. Kötü cadı pamuk prensesi öldürmek için o kadar meyve varken elmayı kullanmıştır. Hikayenin sonunda cadı öldü ama kötülük hala devam ediyor. Bunun sembolü ise elma. Bu köyde hiç elma ağacı yok. Belki bu elmanın tohumlarıyla çıkan elma ağaçları buradaki insanlar kötülüğün, kin ve nefretin hala yaşadığını hatırlatabilirler.”

“Bu umrumda mı sanıyorsun? Bana sorduğum sorularımın cevabını ver!”

Mikuo yüzünü buruşturup bana baktı ve “Bende seni zeki sanırdım. Yanılmışım.”dedi.  Sonra ise beni orda bırakıp önümüzdeki düz ovaya doğru yürümeye başladı. Arkasından “ Cevaplar ?”diye bağırdım. O ise arkasını dönmeden “Cevapları şimdi verirsem bu işin eğlencesi kalmaz.” Diye cevap verdi. Tanrım o bir kaçıktı!

***

Odamın camından çimlerle kaplı ovaları izlerken hıçkırıklarım arasında burnumu çektim. Mikuo gittikten sonra o ağacın altında yarım saat boyunca delicesine ağlamıştım. Gözlerim aynı Len’inki gibi şişmişti. Ne ironiydi ama. Onu kaybetmek istemiyordum. Daha olmazdı. Onunla aramızda açıkçası fark edilebilir bir bağ oluşmuştu. Bunu şimdi kaybedemezdim. Yatağımda kalktım ve dolabıma yöneldim. İçinden çıkardığım hırkayı giyerken odamın kapısı çaldı.

“Gelebilirsin.”

Airi azcık açtığı kapının arasından başını uzatıp odanın içinde gözleriyle beni aradı. Gözleri beni bulduktan sonra beni süzerken kaşlarını çattı.

“Annem iyi olup olmadığını soruyor Rin. Ama sen çok kötü gözüküyorsun. “

Hırkamın düğmelerini iliklerken burukça gülümsedim ona. İyi değildim, bunun dış görünüşüme de yansımış olması pek şaşırtıcı değildi. Airi kapıyı biraz daha açıp odaya girdi. Koşarak bacağıma sarıldı ve yüzünü bacağıma gömerken ağlamaklı sesiyle “Neden ağlıyorsun abla? Kötü bir şey mi oldu? Canın mı yanıyor?” dedi. Aklıma Len ile olan konuşmamız geldi.

“Canın mı yanıyor?”

Len dediklerime kaşlarını çatarak cevap verdi. Gözlerindeki eski parlaklık yoktu. Kesinlikle acı çekiyordu.

“Nerden çıkardın bunu? “

“Eski sene benzemiyorsun.”

Eğilip Airi’ye sarıldım ve ona asla yapmamasını tembihlediğim şeyi yaptım. Ona yalan söyledim.

“Ben iyiyim Airi. Hiçbir yerim acımıyor. Bak sapasağlamım.”

Sadece dıştan.

Benden uzaklaşıp gözlerini kırpıştırarak bana baktı. “Cidden iyi misin?” diye fısıldadı. Gözünün altındaki minik gözyaşlarını silip saçlarını karıştırırken “ Tabiki. Hem bana abla demen için sadece kötü mü olmam gerekiyor?” diye homurdandım. Ve o güldü. Hemde kahkahalarla.

İşte bu gerçek bir gülüştü. Benimkinin aksine!

“ Herneyse hemen anneme gidip senin iyi olduğunu söylemem gerekiyor.” dedi ve benden uzaklaştı ve kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan son bir kez iyi miyim diye emin olmak için bir kez daha beni süzdü ve ardından odadan çıktı. Onun çıkmasıyla tuttuğum gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Hiç iyi değildim. Kalbim acıtacak derecede ağrıyordu. Sağ elimi kalbimin üzerine koydum ve duvarın dibine çökerek ağlamaya devam ettim. Ta ki akıtacak gözyaşlarım kalmayana kadar. Ve sonra içimden bir ses Len’i görmem için bağırmaya başladı. Ayağa kalktım ve 5 haftadır nerdeyse hergün çıktığım o merdivenlerden çıktım. Ağır kapıyı iterek açtım ve çatı katına girdim. Yavaş adımlarla ilerlerken uzaktan aynayı inceliyordum. Şimdi hiçbir çatlak olmamasına rağmen kırılacak olması beni deli ediyordu. Karşımda ilk gün ki gibi sapasağlam duruyordu. Aynanın önüne gelince görünütünün hafif bulaklaşmasını izledim . Aynadaki yansımamın yerine Len’in gülümseyen yüzü görününce kalbim sanki bir hançer sokulmuş gibi ağrımaya başladı. Len beni süzdükten sonra gülen yüzü soldu ve endişeyle “Tanrım! Sana ne oldu böyle? İyi misin?” dedi. Başımı yana eğip yüz hatlarını beynime kazımak için uğraştım. ( Yazar burada nedensizce ağlamaya başlıyor.Malum balık burcu.)

“Kırılacak.”

Len kaşlarını çatarak anlamamış bir şekilde bana baktı ve “ Ne?”dedi .  Artık ona daha fazla yalan söylemeyecektim.

“Ayna kırılacak.”

Yüzüne bir şok dalgası yayıldı. “Nerden öğrendin bunu?”diye fısıldadı. O an anladım ki,tek yalan söyleyen ben değildim.

Selam! Geçen bölümün sınırını nasıl da çabuk geçtiniz yahu! Bu bölümün sınırını arttırıyorum.

Sınır: + 40 vote ve + 40 yorum. Kolay gelsin :D

☆ Mirror ( Kagamine Fanfiction ) ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin