A.T.▪ 06: Ivan Androviç'in Evinde

Magsimula sa umpisa
                                    

Yavaşça gülümsedim.

Yarım saat sonra sohbet, öyle bir yol almıştı ki, önünü kesememiştim.

"Ah, hayır." Dedi, Ivan gülerken. "Darwin'in Evrim Teorisi üzerinde çalışırken karısını kast ettiğini düşünmüyorum."

Savaş ise tek bir kelime bile etmemişti.

"Böylesi çok daha mantıklı olurdu, profesör." Dedim gülümserken. Ivan, bir şey söylemek için ağzını açtığında ortama çöken kısa süreli sessizlik arasından sıyrılan bir kadın sesi, ayaklanmama neden oldu.

"Evet şimdi bir son dakika haberi ile ekranlarınızdayız sayın seyirciler..." Dikkatimi üstüne toplayan bu kadın sesi beni kendine çekti. İzin alarak kalktım. Radyoya doğru yürüyüp sesi açarken yutkundum. İçimde kötü bir his vardı ve bunu anlatmak zorlayıcıydı. Sadece kadını dinlemeye karar verdim ve gözlerimi kapattım.

"Bu akşam üstü saat üç sularında İstanbul'un tam beş farklı beldesinde bombalı saldırı eylemi gerçekleşti. Ölü ve yaralı sayısı henüz bilinmemekle birlikte uzmanlarımızın tahminleri iç karartıcı. Saldırının düzenlendiği ortamlar, toplu taşıma araçları veya kalabalığın oldukça fazla olduğu yerler..." Endişeli bakışlarım Savaş'ı bulduğunda bana baktığını gördüm. Spiker saldırı mekanlarını saymaya başladığında dudağımı ısırıp tekrar radyoya döndüm.

"Taksim, Gezi Parkı. Galatasaray Lisesi önü. Başakşehir Belediyesi önü. Süleymaniye Camii önü. Bakırköy, (...) Hastanesi, otoparkı."

Bakırköy (...) Hastanesi!

Nefesimin kesildiğini hissediyordum. Sanki karanlığın içerisindeki o elleri yine buradaydı, yine boğazımı sıkıyorlardı. Titriyordum fakat üşümediğimi biliyordum. Ayaklarım, ellerim, tüm bedenim titriyordu.

Kalbim sıkışıyordu. Bu olamazdı, bu olamazdı, bu kadarı olamazdı. Spiker konuşmaya devam ediyordu, kaç saattir susan Savaş konuşmaya devam ediyordu, gürültüler devam ediyordu.

Çok gürültü vardı. O kadar çok gürültü vardı ki, kulaklarım duymaz olmuştu. Sadece sırtımdan aşağı süzülen o soğuk bir damla teri hissetti bedenim. Elimi düşmemek için duvara dayadığımda, duvarın yandığını hissettim. Sıcaktı, her yer sıcaktı. Kısa bir an gözlerimi yumdum. Her yer kan gölüne dönmüştü, anneler çocuklarını arıyor, bebekler anneleri için ağlıyordu. Uzun beyaz koridorlar kararmıştı ve lekeliydi.

Her yerde kan lekesi vardı. Çığlık sesleri her yerdeydi. Başım dönüyordu, başımın döndüğünü hissediyordum. Burada olmak istemiyordum, Çağan'ın yanında olmak istiyordum, Çağan'ı istiyordum. Onun iyi olmasını istiyordum.

Ah, bunların hiçbirini hak etmiyordu.

Onu istiyordum fakat uzaktı bana. Çok uzaktı. Elimi kalbimin üzerine koysam tam orada attığını hissedebilirdim fakat ben tenini istiyordum. Teninin yandığını görüyordum, şimdi duvarlardaki kan lekeleri anlam kazanıyordu. Duvarla Çağan'ın kanı ile mühürlenmişlerdi, kustaldılar.

Gitmek istiyordum. Bu evden çıkmak ve ateşten kurtulmak istiyordum fakat ateş beni takip ediyordu. Ah, diye düşündüm gözlerimi açmadan önce, Tanrım lütfen onu koru.

Gözlerimi açtığımda, Savaş vardı bana bakan. Endişeli gözleri artık kaskatı değildi, sıcaktı. Sıcağı sevmiyordum.

"Elit, iyisin değil mi?" Ona saniyelerce baktım fakat hemen sonra bir şeyler söylemem gerektiğini hatırlayıp dudaklarımı araladım.

"İyiyim. Bunu..." Durdum. "Bunu duydun değil mi? Lütfen bana yanlış duyduğumu söyle." Savaş beni güçlü kılacağını düşünmüş olsa gerek ellerimi kavradı ve sımsıkı tuttu. Söyleyecekti, bunu duyduğunu söyleyecekti. Bunun doğru olduğunu ve Çağan'ın o hastanede yattığını söyleyecekti.

Aşka TapanlarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon