1.2

1.4K 130 25
                                    



rosiesrosie: buluşabilir miyiz

Konumumu hızlıca başka bir mesaj halinde gönderirken stresten terlemeye başlamıştım. Geleceğini biliyordum, soruyu sormam anlamsızdı, tamamen kibarlıktandı. Şimdi ise öylece oturup onu beklemem gereken kısımdı, bu bölümün basit olması gerekirken kalbim sanki yere düşüp parçalara ayrılacak gibi atıyordu.

Jeon Jungkook ile ne zaman tanışmıştım?
Lise sonda.

Jeon Jungkook ile neden böyleydim? Bilmiyorum.

Sorunumuz neydi bilmiyordum, birbirimizden nefret ediyor gibi davranarak aptal partilerde birbirimizi arıyor olmamız saçmalığın daniskasıydı. Normal değildi en azından. Ona karşı olan hislerimi fark edemeyecek kadar aptal değildim, o hisleri taşın altına atıp yok da sayamazdım. Bir zaman sonra tekrar açığa çıkacaklardı sonuçta. Gerçek hayattaydık, yarın ne olacağı belli değilken ona karşı olan hislerimi kabul edip etmeme arasında git-gellerle uğraşacak vaktim yoktu.

Hislerim vardı.

Basit bir denklemdi.

İkimiz de başkanlığa aday olana kadar en azından. Benim hırsım gözlerimi kör edip hislerimi saklamamı sağlarken ondan emin değildim, sırf bana sinir olduğundan katılmıştı; fakat o da benim gibi mi hissediyordu bilmiyordum.

"Hey."

Gelen sesle kafamı sol tarafa doğru çevirdiğimde siyah bir kapüşonlu giyen Jungkook ile karşılaşmıştım. Hafifçe dudaklarımı yana doğru hareket ettirmeye çalıştım ama başarılı olamadım. O bir şey demeyeceğimi anlamışçasına yanımdaki bankta yerini aldığında bir süre ikimizden de ses çıkmadı.

"Konuşmayacak mısın?"

Sesiyle beraber başımı ona doğru çevirdim. Gözlermiz birleştiğinde nefesimi tutmuştum. Ne demem gerektiğini kestiremiyordum, oysa o buraya gelmeden önce her şeyi kafamda tasarlamış ayna karşısında prova bile yapmıştım. Sanki tüm yaptıklarım buhar olmuş uçmuştu, onu görünce sözcükleri bile unutuyordum.

"Aramızdaki şey," durdum, boğazımı temizledim. Bunu deyip dememek arasında kalmıştım. "Yani, tuhaf değil mi sence de?"

Söylemek istediklerimin kıyısından bile geçmeyen bu sözcüklerle beraber gözlerimi başka tarafa doğru çevirdim. "Tuhaf demek yakışmaz. Bence daha gizli şeyler var, ikimizin de sakladığı şeyler."

Hisler.

"Ne demek istiyorsun?" Meraklı ses tonum gün yüzüne çıktığında kendime lanet okumamak adına dilimi ısırdım.

"Sadece boş yere umutlanmak istemiyorum. Tekrar ve tekrar aynı tuzağa düşmekten yoruldum. Eğer oyun için kalbimle oynamayı hedef-"

"Ne diyorsun ya?" diye bir anda ona doğru döndüğümde gayet normal bir tavırla bana doğru bakan gözleriyle karşılaşmıştım. Az önce resmen onunla oynayıp oynamadığımı ima etmişti.

"Bak, seninle oynamıyorum. Aptal partilerde yakana yapışmamın sebebini bir oyuna bağlayacaksan defol git."

"Öyle bir şey demedim. Sadece emin olamamıştım."

Sinirlenmiştim. Kabul ediyorum, onunla oynamayı da düşünmüştüm; ama bu hislerimin bu kadar yoğun olduğunu fark etmediğim birkaç saliselik an içinde kafama yatmış bir fikirdi. Hemen sonrasında vazgeçmiştim zaten.

"Boş versene. Önemi yok."

Aramızdaki mesafeyi kapatıp bana doğru daha da yaklaştığında gözlerimi kapadım. Yanağının baskısını saçlarımın üzerinde hissedebiliyordum, nefes alış-verişi kulağıma doğru çarparken elimi kavrayan parmaklarla kapattığım gözlerimi açtım.

"Önemi var," dedi bir elimi avucunun içine alırken. "Seninle alakalı her şeyin benim için önemi var." Bileğime doğru çektiği tişörtümün açık bıraktığı yerlere hayali daireler çizmeye devam ederken ben sadece onu izliyordum. Dilimi yutmuştum resmen.

"Ne düşünürsen düşün Chaeyoung, ben hep buradayım. Hep seni bekliyor olacağım."

Elimi tutuşu biraz daha hafifledi. daha sonra yerini soğuk rüzgara bıraktı. Kalktı. Biraz ayakta durdu. Daha sonra da gitti.

Bekleyeceğim dedikten sonra gitti.
Hep böyle olurdu zaten.
 

                                       📩

                                       

wildflower • rosékook Where stories live. Discover now