Karşılıksız bir aşka bile sahip çıkan kalbime lanet okuyup pencereye doğru yaklaştım. Bir sigara yaktım amaçsızca. İçimdeki bu mutsuzlukla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Ben bu ayrılığı kaldıramıyordum.

"Emel'i bir arayayım ben" diyen Gonca'nın sesini adım sesleri takip etti. Derin bir nefes çektim sigaramdan. Ciğerlerime çektiğim dumanı serbest bırakırken camdaki yansımama takıldı gözlerim. Bir ölüye bakar gibi baktım kendime. Kalbim durmuş fakat ruhum bedenimde asılı kalmıştı sanki. Ne ölebiliyor ne de yaşamaya devam edebiliyordum. Araftaydım. Ve araf hiçlikti. Önümde iki seçenek vardı; Bu hiçlikle yaşamaya devam edecek ya da kendi cehennemime ateş olacaktım. Cenneti dudaklarına gömdüğüm adamdan sonsuza dek kurtulabilmek için.

Seçimim belliydi.

Affetmek büyüklüktü fakat ben o kadar yüce gönüllü bir insan değildim. Ciğerimi sökenlerden intikam almak için kapısına dayandığım adam kalbimi sökmüştü ve ben kalbimle birlikte o adamı da gömecektim. Gömmek zorundaydım. Aksi takdirde yaşamam mümkün değildi.

Kapı sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Fırat yanıbaşımdaydı. Pür dikkat yüzüme bakıyor fakat belli ki aradığı cevabı bulamıyordu.

Çok yakında öğrenecekti.

Abimin açtığı kapıdan içeri giren Mustafa'ydı. "Fırat Bey, polisler" dedi telaşla "aşağıdalar."

Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra iki parmağıyla burun kemerini sıktı Fırat. Gonca da gelmişti. "Belliydi böyle olacağı" dedi abim öfkeyle "konuşmuş kaltak!"

"Emel değil" dedi Gonca telaşla "konuştum şimdi, söylemeyecekler, söz verdi."

"Siktirtme sözünü Gonca!" dedi abim tahammülsüz bir öfkeyle "Polisler kapıya dayanmış, ne sözünden bahsediyorsun sen hala?!"

"Komşular aramıştır kesin, ev sahibi bahane arıyordu zaten bizi evden çıkartmak için."

Abim ağzının içinde bir küfür mırıldanıp kapıya doğru ilerlerken "Mustafa" dedi Fırat baskın bir tonda "polisleri hallet sonra hastaneye git, benden haber bekle."

Mustafa'nın kaşları çatıldı. Tırabzanlara yaklaşıp merdiven boşluğuna baktı telaşla. Bakışları tekrar Fırat'ı bulduğunda paniğe kapılmış gibiydi fakat Fırat'ın bakışları öylesine sertti ki, itiraz etme cesareti gösteremedi.

"Sorun değil Mustafa" dedim kapıya doğru ilerlerken "çekil sen, ben hallederim."

Fırat bileğimden tutarak "Mustafa!" dedi sabırsız bir tonda. Bileğimi değil kalbimi tutmuştu sanki. Kalakaldım salonun orta yerinde.

"Peki Fırat Bey" dedi Mustafa. Bir anlık tereddütün ardından bakışlarını abime çevirdi ve "Özür dilerim Sinan Bey" diyerek abimin çenesine okkalı bir yumruk savurdu.

Abim neye uğradığını şaşırmıştı. Dudağının kenarından akan kanı sildikten sonra hırsla Mustafa'nın yakasına yapıştı "Kime vuruyorsun lan sen piç kurusu? Elini ayağını sikerim senin, kime vuruyorsun sen?!"

Mustafa abimi dışarı çekerek bir yumruk daha attı çenesine. "Çok özür dilerim Sinan Bey."

"N'yapıyorsun Mustafa?" diye çığlık attım fakat abim çoktan Mustafa'yı yere sermişti. Gonca ikisini ayırmaya çalışırken Fırat beni geriye doğru çekip kapıyı kapattı.

"N'yapıyorsun?" dedim kolundan tutup "Aç şu kapıyı, öldürecekler birbirlerini!"

"Şşşttt" dedi işaret parmağını dudaklarına götürerek "sessiz ol."

İSYAN ÇİÇEĞİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ