36. Bölüm

36.6K 2K 1.1K
                                    







Eylem

Hayatın ne denli acımasız olduğunu bir kez daha idrak ettiğim zifiri karanlık bir gecenin ortasındaydım. Tüm bu yaşadıklarımın kabus olduğuna inanmak, bir an önce uyanıp Fırat'ın kollarında teselli bulmak istiyordum fakat etrafımı saran demir parmaklıklar o kabustan uyanmama izin vermiyordu.

Gerçekti. Arabamdan bir poşet uyuşturucu çıkmış ve bir anda kendimi akıl sır erdiremediğim bir resmin içinde bulmuştum. İnsanoğlunun başına her an her şeyin gelebileceğinin bilincindeydim fakat bunu biliyor olmam nezarette olduğum gerçeğini kabullenmeme yetmiyordu. Burada olmayı hak edecek bir şey yapmamıştım.

Uyuşturucu kullanmıyordum. Satmıyordum da. Yazık ki bunu anlatmak için sabahı beklemek zorundaydım. Sorun şu ki nasıl anlatacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. İçeriğinin ne olduğunu bile bilmediğim o zehri arabama kimin koyduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey başımın büyük belada olduğuydu.

Attığı bir tweet nedeniyle yedi yıl ceza alıyordu insanlar ve ben bizzat arabamda uyuşturucu madde bulundurmuştum. Kullanmadığım gerçeği beni kurtarmaya yeter miydi bilmiyordum. Bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Kafam karmakarışıktı.

Arda "İyi misin?" diye sorduğunda onaylarcasına başımı sallayıp ellerimi kollarımda gezdirdim. Hapse girme ihtimalimi düşündükçe üşüyordum.

Oturduğumuz bankın ucundaki battaniyeyi alıp bacaklarıma örttü Arda. Bir anda irkilip ucundan tuttuğum battaniyeyi yere bıraktım. Burada oturuyor olmak bile yeterince zordu benim için. Ne kadar üşüsem de o battaniyeyi kullanamazdım.

Arda tekdüze bir ses tonuyla "Bağımlı mısın?" diye sorduğunda şaşkınlıkla yüzüne baktım. Başını duvara yaslamış boş gözlerle demir parmaklıklara bakıyordu.

Arda bile sorma gereği duymadan o paketin benim olduğuna inanıyorsa savcıyı ikna etmem imkansızdı.

Cevap vermedim. Kimseyi ikna etmek gibi bir niyetim yoktu, o paket bana ait değildi.

Derin bir sessizlik içinde saatleri devirirken yarına dair düşüncelerime yayılan belirsizlik sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Sabah olduğunda işlemediğim bir suç nedeniyle tutuklanabilirdim. Ve tutuklandığım takdirde o suçu işlemediğimi kanıtlamam en az altı ay sürerdi. Bunu bilmek için hukuk okumaya gerek yoktu, gazete okumak yeterliydi.

Etrafta bizim dışımızda kimse olmaması sinirlerimi daha da zorluyordu. Arda'nın suçlu olduğumu kabullenip, bunu büyük bir olgunlukla karşılaması, beni yargılamaya kalkmaması, hesap sormaması, abisinin adını bir kere bile zikretmemesi de ayrıca zorluyordu. Normal şartlar altında başıma gelecekleri sıralayıp kendisini de yaktığım için hayıflanıyor olması gerekiyordu fakat ağzını bile açmıyordu. Ebesini çoktan gözden çıkarmış, üstüne de bir bardak soğuk su içmiş gibi bir hali vardı.

Geçmek bilmeyen dakikalar aleyhime işliyordu. Her ne kadar korkmadığıma inanmak istesem de hapse girmekten deli gibi korkuyordum. Bir suçum olmadığını düşünüp o ihtimali yok saymaya çalışıyordum fakat ülkemizde suçsuz olduğunu kanıtlamak hayli zordu.

Nefes alışverişlerim hızlanmaya başladığında ayağa kalkıp gömleğimin üstten iki düğmesini açtım. Demir parmaklıklar üstüme üstüme geliyordu. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyor, yere göğe sığamıyordum.

Avucumu duvara yaslayıp sakin bir nefes almaya çalıştım fakat olmuyordu. Ciğerlerime sıkışan hava nefes almama engel oluyordu.

Arda telaşla ayağa kalkıp yüzüme doğru eğildi. Ne yapacağını şaşırmıştı.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin