48. Bölüm

36.1K 2K 1.6K
                                    






Eylem

Aracın arka kapısı büyük bir gürültüyle kapandığında gelmekte olan felaketi önleyebilmek ümidiyle hızla dışarı çıktım. Fırat Selim'in oynadığı iğrenç oyunu öğrenirse şayet Meriç'i değil belki ama Selim'i elinden kimse alamazdı. Her ne kadar Selim geri zekalısının bunu hak ettiğini düşünsem de buna izin veremezdim. Fırat'a bu kötülüğü yapamazdım.

Aracın ön tarafından dolanıp hızlı adımlarla diğer tarafa geçtim. Meriç sırtını kapıya yaslamış, yaşlı gözlerle Fırat'a bakıyordu. "Anlat!" dedi Fırat öldürücü bir sakinlikle. Yolun ortasında durduğunun farkında bile değildi muhtemelen.

"Abi..." dedi Meriç yalvarır gibi. Öylesine çaresiz ve korkmuş görünüyordu ki, Selim'i ben öldürecektim.

Fırat dişlerini sıkıp derin bir nefes aldıktan sonra "Konuşsana!" diye bağırdı. Ne kadar çabalasa da öfkesini dizginleyemiyordu.

"Abi ben..." diyebildi Meriç. Ağlamaktan konuşamıyordu.

Aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapatıp "Fırat..." dedim sessizce. Kolunu tuttum sonra. Öfkesinin hedefi olacaktım belki ama, Meriç'in daha fazla üzülmesine gönlüm razı gelmiyordu. Selim'in şerefsizliğinin bedelini ödemesi gereken kişi Meriç değildi.

Fırat kolunu savurup öfkeli bakışlarını gözlerime doğrulttu "Sen karışma!"

Sesinin her bir tınısına yerleşen hiddeti görmezden gelip "Ben çağırdım" dedim sakin bir şekilde. Söyleyecek daha akıllıca bir yalan bulamıyordum, durmuştu geri zekalı beynim.

'Sus yoksa onu değil seni öldürürüm' dercesine gözlerime bakıyordu. Yutkundum.

"Gerçekten..." dedim son bir gayretle "yoldayken aradı, ben de gel dedim... o da zaten sıkılıyormuş Hayrünnisa'yla... çok sıkıcı bir insan dedi, yapıştı bırakmıyor, bunaltıyor beni dedi... neyse gel dedim ben de işte, eğleniriz dedim..."

"Eylem!" dedi dişlerinin arasından. 'Efendim sevgilim' dercesine başımı hafifçe iki yana salladım. "Bana yalan söyleme!" diye avaz avaz bağırdı.

Kabına sığamıyor, öfkesi gözlerinden taşıyordu. Meteoroloji uzmanı değildim fakat gözbebeklerinde çakan şimşekler kopacak fırtınanın habercisiydi.

Romatizmalarım da azmıştı sanırım, bacaklarım titriyordu. Sustum. Abiyle kardeş arasına girilmezdi sonuçta. Birazdan barışırlardı sonra ben kötü olurdum.

"Telefonunu ver" dedi Meriç'e.

Sevgilinin kesinlikle zeki olanı makbul değildi. Dokuz doğurtuyordu insana.

"Abi yemin ederim Eylem çağırdı" dedi Meriç. Beni harcamakta bir sakınca görmemişti fakat kızamıyordum. Aynı şartlar altında babamı bile satardım.

Arkamızdan bir korna sesi yükseldi. "Çekilsene kardeşim!" diye bağırdı biri.

"Ver şu telefonu!" diye Kilyos'u inletti Fırat.

"Geçsene kardeşim" dedim karşı yönden gelen aracın şoförüne "tır geçer oradan, neyi bekliyorsun?"

"Çek şu arabayı, uğraştırma gece gece!" diye bağırdı.

Herkes bağırıyordu.

Araca yanaşıp ön cama doğru eğildim ve "Gece gece belanı arama, bas git!" dedim uyarırcasına.

Güldü. Dört kişiydiler toplamda ve hepsi gülüyordu. Arka koltuktan kafayı öne doğru uzatan gevşek, bakışlarını üzerimde gezdirip "Gelsene sen buraya" dedi iğrenç bir gülümsemeyle. Sarhoştu sanırım. Aynı anda direksiyonda oturan uzun uzadıya kornaya bastı. Canına susamış olmalıydı.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin