28. Bölüm

47.4K 2.2K 1.4K
                                    







Eylem

Fırat'ın kolları arasında kendimi harap ederek ağladığım uzun bir sürenin ardından gözyaşlarım tükenmiş, bitap fakat rahatlamış bir halde iç çekmeye başlamıştım. Günlerdir yok saymaya çalıştığım, yok saydığımı zannederek içimde biriktirdiğim ne varsa gözyaşlarıma karışıp terk etmişti ruhumu. Rahatlamıştım.

O süre zarfında Fırat durmaksızın saçlarımı okşayıp sakinleşmemi beklerken, Arda ve Oğuz sessizce odadan çıkmıştı. Yeterince sakinleşmiş, huzura ermiştim fakat Fırat'ın bakışlarıyla karşılaşmamak için öylece bekliyordum. 24 yaşındaydım ve bu yaşıma kadar Safiş hariç kimsenin yanında ağlamamıştım. Ne gariptir ki Fırat'ın yanında dördüncü kez ağlıyordum.

Fırat'la tanıştığımızdan bu yana olayların kontrolümden çıkması mıydı bunun nedeni yoksa Fırat'ın göğsünün ağlama duvarı kadar geniş olması mıydı bilmiyorum. Değil günler, yıllardır biriktirdiklerim ansızın gözlerimden taşıyor ve kendimi Fırat'ın kollarında buluyordum.

Kolay kolay ağlamazdım oysa ben. Ağlamak benim için zayıflıktı, acizlikti, hiç göstermediğim zaaflarımın açığa çıkmasıydı. Ve herhangi bir insanın tüm bunlara şahit olması en son istediğim şey bile olamazdı. Tam da bu yüzden dakikalardır yüzümü Fırat'ın göğsüne gizlemiş, bekliyordum.

Bedenime sardığı kollarını hafiften gevşetip geri çekilmeye çalıştığında iyice yaslandım göğsüne. Çok fena ağlamıştım, yüzüm ne haldeydi kim bilir?

"Bak bakayım bana" dedi elini yanağıma yerleştirip. Ellerimin tersiyle yanağımdaki ıslaklığı silip geri çekildim. Beyaz gömleği ıslanmış, göğüs kısmı yer yer rimel ve kan lekesi olmuştu. Başımı kaldırıp da gözlerine bakamıyor, gömleğini izliyordum.

Karşımdaki kim olursa olsun sırf bana bağırdı diye ağlayacak bir kız değildim ben, olamazdım, olmamalıydım. Gel gör ki o kişi Fırat olunca hüngür hüngür ağlamıştım.

Sessizliğim rahatsız edici bir hal almaya başladığında "Gömleğini de mahvettim" dedim burnumu çekip. Gömleği beyaz fakat düğmeleri siyahtı. Üstten üç düğmesi de açıktı. Yakışmıştı açıkçası. Normalde kıro bir görüntü oluşturabilirdi fakat oluşturmamıştı işte, yalan mı söyleyecektim?

"Ceketimi de mahvettin" dedi çenemi iki parmağının arasına alıp başımı yukarı doğru kaldırırken. Gülüyordu fakat kederli bakışları gülümsemesini gölgeliyordu. Hiç sevmiyordum bu bakışlarını, acıyordu bana.

"Alırım yenisini" dedim tekrar burnumu çekip.

"Cık" dedi dilini damağına vurup "Alamazsın, özel dikim ikisi de."

"Parası neyse veririm" dedim omuz silkip. Daha çok gülümsedi.

"O zaman olur işte" dedi göz kırpıp. "Hastane masrafları da var" dedi sonra gözlerini odada gezdirip "Şansına İstanbul'un en pahalı hastanesine gelmişiz, fena geçirdiler."

Dalga geçiyordu biliyordum fakat işime geliyordu. "Param var" dedim tekrar omuz silkip "Öderim."

Rahatlamışçasına bir nefes verip başını aşağı yukarı salladığında "Yanımda yok ama" dedim "ATM'den çekmem lazım."

Başını sağa sola salladı bu defa. "Sorun değil, giderken çekeriz. Ya da senet yaparız istersen."

"Yok, gerek yok" dedim çaresizce gözlerime bakan gözlerine bakıp "Bu arada... eğer istersen elektriği suyu da paylaşabiliriz. Birlikte yaşıyoruz sonuçta, haksızlık olmasın."

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin