ABİS: Bölüm 31

348 38 36
                                    

Odamızın genel olarak boyamasını ve bazı yerlerin sanat eserine çevrilmesini hallettikten sonra işlerimizi yarıda bırakıp ilk defa birlikte bir şey izlemek için salona indik. Bu ilk defaların içinde bir sürü ilk defa vardı. Mesela ilk defa salonda televizyon izlemek, ilk defa bu eve ait olduğumu hissetmek, ilk defa Rüzgar'la maç izlemek... İşte şimdi bir aile olduğumuzu hissetmiş ve bunun içime kattığı inanılmaz mutlulukla kendimi şahane hissetmiştim. Geceki hasta ve halsiz halimden eser kalmamış, adeta eskisinden de daha sağlıklı hissediyordum.

Nergis, mutfaktan iki koca kase patlamış mısır getirirken hızla bir tanesini kaptım elinden. Bakışlarımı Rüzgar'a çevirip bu gece fazlasıyla eğleneceğimi hissettim. Maçtan sonra ona hem bütün istediklerimi yaptıracak hemde yenilgileriyle hiç susmamak üzere dalga geçecektim.

''Başlıyor.'' dedim heyecanla Rüzgar'a bakarak. Koltukta geri yaslanırken bir yandan da ağzıma avuç avuç patlamış mısır tıkamakla meşguldüm. Rüzgar, bu komik görüntüme gülerken ''Bol şanslar küçük fırtına. Zira şansa çok ihtiyacınız olacak.''dedi ama konuşması o kadar da ümit dolu değildi. Sanki sadece benimle çekişmek istediği bir konu bulmuş ve bu fırsatı kaçırmak istemiyormuş gibiydi.

''Göreceğiz.'' dedim çayımdan bir yudum alarken.

Daha maçın beşinci dakikasında Shorlot'un attığı golle Rüzgar ufak tefek küfürler savursa da bunu bana fark ettirmemeye çalışıp ''Maç 90 dakika. Öyle hemen sevinme. Sonra üzülürsün.'' dedi ellerini göğsünde birbirine dolarken. Sanki Rüzgar'ın olanca neşesi kaçmış ve maç izleme hevesi kalmamış gibiydi. Onun bu somurtkan hali beni daha da fanatik yaparken birkaç gol daha bekledim sarışın futbolcudan.

Rüzgar gayet sakin bir şekide maçı izlemeye devam ederken benim çenem hiç durmuyordu. Adamlar hakkında konuşuyor ve sabahtan beri Emre Belezoğlu'nun yediği kırmızı karta gülüp duruyordum. Onun, o anki yüz ifadesiyle Rüzgar'ınkini yanyana koysam ikisinin arasında pek fark bulamazdım.

Rüzgar'ın yüzü iyice gerilirken Emre Belezoğlu'nu kastedip ''Bırakın, tutmayın küççük enişteyi.'' diye mırıldandı. Sesi sinirli ve gergin çıkıyordu. Herhalde daha beşinci dakikadan gol yemeyi beklemiyordu. Ben aklımdan bunları geçirirken Rüzgar'ın ''Hadi oğlum.'' demesiyle birlikte bakışlarım yine ekrana dönmüştü.

''Hayır hayır durun!'' diye ayağa fırladığım esnada yediğimiz golle havam çabucak sönmüş durum 1-1 olmuştu. Yüzüm düşerken Rüzgar neşeyle, ''Sana söylemiştim maç doksan dakika diye.'' dediğinde ellerimi göğsümde baylayıp tekrar oturduğum koltuğa yaslandım.

Her bizim kalenin önündeki pozisyonlarda gerginlikle tırnaklarımı dişliyor, onların kalesinin önündeki pozisyonda da nefesimi tutuyor gol olması için adeta dua ediyordum.

Kaçan bazı net pozisyonlar hem bana hemde Rüzgar'a kafayı yedirtirken sonuç olarak bu maçtan güler yüzle ayrılan taraf ben olmuştum. Maçı 3-1 kazanmış ve annemin taktığı isimle Şikebahçe'yi yarı finalde eleyip finale çıkmayı başarmıştık.

Rüzgar'la dalga geçmek istiyordum ama gerçekten morali bozulmuş gibiydi. Hafif sinirle ayağa kalkarken bakışlarımı ona çevirdim.

''Sizin bu takım yatsın kalksın kalelerindeki aslan parçasına dua etsin. Önceden de söyledim, şimdi de söylüyorum. Trabzonspor sadece üç beş kişinin varlığıyla maç kazanan bir takım. Üç beş kişinin üzerine kurulmuş bir takım. Onlar sakatlansa asla ama asla maç kazanamayacak kadar kötü bir defansa ve kötü bir oyun kurgusuna sahip."

Tek kaşımı havaya kaldırıp Rüzgar'a 'Sen ciddi misin?' bakışı attıktan sonra ayağa kalkıp yanına doğru adımladım. ''Bu sadece bir oyun. Kazanan da kaybeden de olacak. Bu kadar yükselmenin ne anlamı var?'' diye sorduğumda Rüzgar yüzünü yumuşatıp kendini koltuğa bıraktı. ''Kanser etti beni bu takım.'' dedi saçlarını karıştırırken. Ona doğru adımlayıp tamda göğüs hizama gelen başına sarıldım ve saçlarına bir buse kondurdum. O anda burnuma dolan koku beni adeta büyülemişti ve hiç ayrılasım gelmiyordu.

ABİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin