ABİS: Bölüm 21

1.9K 142 52
                                    

Gözlerimi, burnuma dolan mis gibi omlet kokusuyla açmıştım o sabah. O kadar güzel uyumuşum ki ömrümde alacağım bütün uykuları almış gibiydim. Yattığım koltukta diklenip tahminen darmadağın olan saçlarımı elimle düzelttim. Şöminenin önünde duran şişeye baktığımda dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Gece yan yana şöminenin önünde uyuyakalsakta Rüzgar beni koltuğa taşımış olmalıydı. Onun böyle bir adam olduğuna inanmak hâlâ çok zordu benim için. Sanki hâlâ hastane odasında komada uyurken gördüğüm bir rüyadan ibaretmiş gibi olduğunu düşünmeden edemiyordum. Yavaşça koltuktan kalkıp bana kadar gelen omletin kokusunu çektim içime. Mis gibi kokuyordu ve bu da benim karnımda ziller çalmasına neden oluyordu. Yavaş adımlarla mutfağın bulunduğu tarafa doğru ilerleyip göz ucuyla Rüzgar'a baktım. Üzerine giydiği siyah gömlek ve altındaki siyah pantolonla adeta bir sanat eserini andırıyordu ki bunu daha önce zilyon kere söylemiştim. Dağınık saçları o kadar dağınık olmalarına rağmen ona çok yakışıyor adeta onun modeli gibi gözüküyordu. Seyre daldığım karede ona yakışan bir şey daha vardı. Elindeki spatula ve üzerindeki mavi önlük. Rüzgar'ın elinde silahtan başka bir şey görmek benim için mucizevi bir şey olsa gerekti. Bu düşüncelerimin eşliğinde zihnim beni ilk tanıştığımız o güne götürdü.

"Derin,"

Rüzgar elini koluma koymaya çalışınca hızla elini itip "Dokunma bana!" diye bağırdım. "Katil!"

"Tamam. Tamam şimdi sakin ol ve derin derin nefes al."

"Ne nefesi yaa?! Çocuk mu doğuruyorum burda? Adamı öldürdün sen!"

Söylediğim şeye güldüğümde ağzımdan çıkan ses vesilesiyle Rüzgar beni fark etmişti. Yüzünde oluşan gülümsemeyle "Günaydın." kelimesi adeta büyülü bir an gibiydi. Bana yolladığı gülümsemeyi kendi suratıma yerleştirip bende "Günaydın," dedim. Göz ucuyla hazırladığı masayı görünce şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Her şey o kadar muhteşem gözüküyordu ki yemeye bir başlasam tabakların yıkanmaya ihtiyacı kalmazdı.

"Hadi otur." dedi masanın hemen yanında duran sandalyeyi işaret edip.

"Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum." dedim gülümseyerek.

"Hadi omlet soğuyor."

Rüzgar cümlesini bitirene kadar ben çoktan lavoboya gitmiştim bile. Musluğu açıp bol sabunla ellerimi yıkadıktan sonra suyu birkaç kez yüzüme çalıp güzelce yüzümü de yıkadım. Bumbuz su yüzümle buluşurken uykum iyiden iyiye açılmıştı. Hemen ellerimi havluyla kurulayıp mutfağın yolunu tuttum. Bekle beni omlet ben geliyorum!

Mutfağa gittiğimde Rüzgar'ı masaya oturmuş beni beklerken bulmuştum. Çaylarımızı doldurmuş ve her şeyi hazırlamıştı.

"Eline sağlık her şey çok güzel gözüküyor." dedim masaya hayranlıkla bakarken.

"Afiyet olsun."

O sırada gözüme Rüzgar'ın arkasındaki camın dibinde duran piknik sepeti ilişivermişti. Dikkatim ne çabuk dağılıyordu öyle.

"O ne?" diye sordum piknik sepetini işaret ederek. Rüzgar neyi kastettiğimi görmek için bana baktı ve ardından benim bakışlarımı takip edip piknik sepetine ulaştı.
"Süpriz," dedi muzip bir gülümseme eşliğinde. Ama ben durur muyum? Durmam. Birbiri ardına gelen sorularım çoktan ağzımdan çıkmaya başlamıştı bile.

"Pikniğe mi gideceğiz? Nereye gideceğiz? Ne var sepetin içinde? Çilekte koydun mu?"

Rüzgar elindeki çatalı bırakıp arkasına yaslandı. "Sen hep böyle sabırsız mıydın?" Güldüm. Sanki beni tanımıyormuş gibi konuşmuştu.

ABİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin