Bölüm 2 "Sivilce"

218 27 1
                                    


İllüstrasyon: David Sierra Liston

Bölüm 2 "Sivilce"

Pekala. Aslında bu işi anlatmak için yedi yıl öncesine gitmek gerekiyor.

Yıl 2013. O yıl benim liselere giriş sınavı SBS'nin son sınavına hazırlandığım dolayısıyla bir hayli stresli ve sıkıntılı geçen zamanlarım. Sınavdı, sonuçlardı, tercihlerdi derken o yaz kafam bayağı bir doluydu.

Ağustos ayı gibi tercih sonuçlarım belli oldu ve üst tercihlerimden bir Anadolu lisesine yerleşmiştim. Acayip rahatladığımı hatırlıyorum bir de İkbal teyzenin kızı en yakın arkadaşım Sude'yle de aynı okuldayız ki değme keyfime. Okulda arkadaş bulma, çekingen durma tavırlarına hiç girmeyeceğim bebekliğimden beri tanıdığım kız Sude.

Eylül ayının ilk haftasında öğlene doğru bizim kapı çaldı. Tombulca, kısa sarı saçlı bir kadın üst kata yeni taşındıklarını oğlunun burada üniversite kazandığını onu yerleştireceklerini söyledi. Bizim hemen üstümüz olduğu için de bu hafta biraz gürültü olabilir kusurumuza bakmayın diyordu. Annem tabi ki eli boş gitmeyi uygun bulmadı ve hemen çay demleyip kek, börek yaparak yukarı kata çıkardı.

O hafta boyunca bu taşınma işi devam etti, annem yukarı taşınan çocuğun annesiyle hemen samimiyeti kurmuştu kadın da zaten İstanbul da yaşadıkları için ve Ankara'da kimseleri olmadığı için tek oğlunu burada bırakmakta bir hayli zorlanıyordu.

Gerçi bu meşhur oğlanı o eylül ayının sonuna kadar da göremedik biz.

Okuldan eve geldiğim bir gün salonda Sevim teyze'yle karşılaştım İstanbul'a dönmeden önce son kez annemle konuşuyormuş.

"Hoşgeldiniz."

"Sende hoşgeldin kızım. Annen söyledi okula yeni başlamışsın sende. Alışabildin mi? Arkadaşların var mı?"

Sırt çantamı yere bırakıp kendimi de kanepeye bırakıveriyorum. Omzumu silkerek "Alıştım ki hemencecik. Zaten en yakın arkadaşım Sude de var bütün okulu ilk günden gezdik şimdiye her yeri biliyorum bile. Dersler biraz garip geldi ama. Çok ders var Sevim teyze"

Sevim teyze benim heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmamı gülümseyerek dinlerken kapı çaldı. Ben bir an da artan ders sayımı aynı heyecan ve sıkıntıyla anlatırken içeriye uzun boylu, kırmızı sweatshirtlü bir çocuk girdi.

Hani böyle zaman durur, her şey bir film şeridi gibi gözlerini önünden kayar, o içeri girdiğinde her şey parıldamaya, kalbin hoplamaya başlar ya?

Ha işte o bende hiç de olmadı.

On dokuz yaşında ki Alper ince, uzun, dal gibi bir çocuktu. Liseden çıkar çıkmaz saçlarını uzatmaya başlayan o ergenlerden biri olduğu ensesi ve favorileriyle birleşen saçlarından belli oluyordu. Yanakları ve çenesinde sivilce izleri vardı. Özellikle tam çenesinin ortasında sakallarının arasından bile belli olan bir sivilce vardı ki... böyle ucu beyazlaşmış, etrafı kıpkırmızı olmuş... kemik gibi yüzünde acayip dikkat çekiyordu.

Ben ergenliğimi biraz şanslı geçiren bir çocuktum. Benim de abimin de sivilceleri ya da cilt problemleri pek olmamıştı. Biraz siyah noktayla geçiriyordum ergenliğimi o yüzden bu kadar büyük sivilceleri görmeye pek alışık değildim.

Alper tek başına gelmemişti, iki arkadaşıyla birlikte gelmişlerdi muhtemelen evini gösterecekti çocuklara.

Ne zaman kıpırdansa ,bir şey dese ... tövbe estağfirullah direk o beyazlaşmış sivilceye bakıyordum.

Yıldız SokağıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora