7

279 34 8
                                    

Alarmının çalışıyla uyanan Mark, kendi kendine laf saydı. Niye işe başlama kararı almıştı ki? Sabah erkenden kalkmak çok zor bir şeydi onun için.

En sonunda pes ederek yatağından kalktı ve banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Banyodaki işini bitirdikten sonra odasına geri dönerek üzerine bir pantolon ile tişört giydi. Üniformalarını da güzelce katlayıp çantasına koyduğunda hazırdı.

Anahtarını ve telefonunu aldıktan sonra kimseyi uyandırmamaya dikkat ederek evden çıktı.

Evlerinin kapısını kapattıktan sonra cebindeki kulaklıkları çıkararak uykulu hâlini gidermesine yardımcı olacağını düşündüğü şarkıların olduğu listeyi buldu ve açtı. Bir yandan şarkı dinlerken bir yandan da yürüyordu.

Çalışmaya başlayalı yaklaşık 3 gün olmuştu ve bu 3 gündür eğitim görüyorlardı. Eğitimler çok sıkıcıydı. Zaten üniversite öğrendikleri bilgileri tekrar tekrar anlatıyorlardı. Sürekli aynı şeylerin anlatılmasından sıkılan biri olduğundan bu üç gün onun hiç hoşuna gitmemişti.

Fakat bugün herkesin görev yapacağı servisler belirlenecekti. Bu yüzden diğer günlerden daha iyi olacağını düşünüyordu bugünün.

Aklını düşünceleri meşgul ederken başını kaldırmasıyla hastaneye vardığını gördü. Şükür ki, hastaneyi kaçırmadan durabilmişti.

Adımlarını üç gündür aralıksız gelmekten dolayı alışık olduğu hastaneye çevirdi. Evet hastane büyüktü ve karmaşıktı ancak şimdiden buraya alıştığını hissedebiliyordu. Eh, birkaç kere yanlış yerlere gitmişse ne olmuştu yani?

Danışmadakilere selam verip iyi günler diledikten sonra görev yapacakları servislerin belirlendiğini, birazdan konferans salonunda okunacaklarını öğrenmişti. Tabii bu bilgiler için de oradakilere teşekkür ettikten sonra insanlarla konuşmanın bir işe yarayabildiğini düşünmüştü.

Hemşirlerin ortak soyunma odası ikinci kattaydı. Daha doğrusu, 3 tane soyunma odası vardı. Biri dördüncü katta, biri üçüncü katta ve bir diğeri de ikinci kattaydı.  Kimin hangi soyunma odasında giyineceği işe başlarken çektikleri numara ile belli oluyordu. Mark da 2 numarayı çekmişti kısacası.

Enerjisinin yerinde olduğunu fark etmesiyle birlikte asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmayı tercih etmişti. Hızlı hızlı merdivenleri çıkmış, saatin erken olmasından dolayı etrafta pek fazla insanın dolaşmayışı soyunma odasına beklediğinden daha hızlı bir şekilde varmasını sağlamıştı.

Soyunma odasına girdiğinde içeride kimse yoktu. Saatine bakarak geç mi kaldım acaba diye düşünürken erken geldiğini fark etti. Rahatça bir nefes aldıktan sonra üzerini değiştirip eşyalarını dolabına bıraktı. Telefonunu, dolabının anahtarını ve biraz para aldıktan sonra odadan çıkıp en üst katta bulunan kafeteryaya gitmek üzere asansöre bindi.

Asansörde birkaç çalışan daha vardı. Mark hiçbirini tanımadığı için onlardan en uzak köşede durup istemeden de olsa onların arasındaki konuşmayı dinlemek zorunda kalmıştı. Konuşma çok sıkıcı bir konuşmaydı. Çünkü önündeki iki kız bir doktordan hoşlandıklarını ama o doktorun kendileriyle çıkmayacağını düşündüklerini anlatıyorlardı.

Sıkıcı sohbeti dinlemek zorunda kalmasının ardından kafeteryaya vardığında derin bir oh çekti. Kızların konuşması başını ağrıtmıştı.

Bir kahve aldıktan sonra terasa çıkıp manzaraya karşı elindeki kahvesini içti. Teras yeşil bir dağın arkasından ufak da olsa görünen bir deniz manzarasına sahipti. Arkadan hafifçe esen rüzgâr ile birlikte gerçekten huzur verici oluyordu.

Mark ne kadar süre orada öylece manzarayı seyre daldığını bilmiyordu ancak yapılan anons ile birlikte güzel manzarayı bırakıp konferans salonuna indi.

Konferans salonu doluydu ve herkesin adı okunarak yoklama alınmıştı. Sanki okuldayız, diye kendi kendine söylendi. Şanslıydı ki kimse duymamıştı.

Servisler okunmaya başladığında kendi adının okunmasıyla heyecandan kalbi fırlayacakmış gibi atmaya başladı.

"Mark Lee, pediatri servisi. Pediatri servisindeki doktorlar, Lee Jeno, Na Jaemin..."

Mark, Na Jaemin'den sonrasını duymamıştı bile. Bu gerçekten nasıl bir tesadüftü? İyi miydi, kötü müydü?

view//markminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin