4

353 40 44
                                    

Donghyuck ile yaptığı o konuşmanın ardından bir haftadan fazla zaman geçmişti. Bu zaman zarfında Hyuck onlara gelip gitmiş ve hastanedeki çocuk hakkında tahminlerde bulunmuştu.

Ellerinde sadece birkaç bilgi vardı. Çocukların ikisi de neredeyse her gün aynı saatte o odaya geliyor ve yemek yiyip dinleniyorlardı. Büyük ihtimalle orası bir dinlenme odasıydı.

Sarışın çocuk gerçekten çok tatlı birine benziyordu. Her gördüğü zaman ya gülüyor ya da siyah saçlı çocuğa şirinlik yapıyordu. Fakat bir kere de onu sinirli bir şekilde bir şeyler anlatırken görmüştü. Siyah saçlı çocuk onu yatıştırmaya çalışıyordu. Ancak bu pek işe yaramış gibi görünmüyordu. Sinirli bile olsa neden bu kadar tatlı görünüyor bu çocuk, diye düşünmüştü Mark.

O aklında geçen bir haftayı düşünürken odanın kapısı bir anda açılmış ve içeri -tam da beklenildiği gibi- Donghyuck tüm enerjikliği ile birlikte girmişti.

"Siyah afetimi kaçırmadım değil mi? Kaçırdıysam bak oturur ağlarım."

Bunları söylerken Mark'ın yanına yani pencerinin önüne oturmuştu.

"Hayır kaçırmadın. Gelirler birazdan."

Donghyuck gülümseyerek arkadaşına döndü ve yanında getirdiği paketleri gösterdi.

"Bak cips getirdim. Siyah afetime bakarken yemek güzel olur diye düşündüm."

Mark arkadaşının elindeki paketlerden birini alıp açtı. Birkaç tane yedi.

"İyi düşünmüşsün. Canım da cips çekiyordu."

"Ne sandın Kanada, bizde de var bir şeyler. Arkadaşımızın ne istediğini gözünden anlıyoruz."

"Iyy kekolaşma Donghyuck. Yoksa seni odadan atarım."

"Of iyi tamam be sana da iki şaka yapılmıyor. Neysee, bugün öğrendiklerimi anlatacağım sana."

"Ne öğrendin? Ne ile ilgili? Fazla meraklı biriyim ben anlatsana."

"Anlatacağım ama siyah afetimi izledikten sonra."

Mark Donghyuck'un sözleriyle gözlerini son zamanlarda çok fazla baktığı hastanenin dinlenme odası penceresine odakladı.

Siyah saçlı çocuk ile sarışın olan çocuk bir konu hakkında ciddi bir şekilde konuşuyor gibi duruyorlardı.

"Tüh be, keşke dudak okumada iyi olsaydım. Şimdi neler dediklerini anlayabilirdik."

"İyi de anlasak ne yapacaktık ki sanki? Bahsettikleri konuyu bile anlamazdık eminim ki."

"Haklısın aslında."

İki arkadaş çocuklar gidene kadar onları izlemiş ve yorum yapmışlardı. Çocuklar gittiğinde Donghyuck oturduğu yerde Mark'a doğru döndü.

"Şimdi asıl gelişmeleri anlatıyorum."

Mark da ona doğru döndü.

"Dinliyorum."

"Bu hastanenin Instagram adresini buldum ve takip ettiği kişilere baktım. Şanslıymışız ki, hastane bütün çalışanlarını takip ediyor. Kısa bir stalk sonucunda siyah afetin ve sarışının kim olduğunu buldum."

"Ne? Ciddi misin sen?"

"Evet çok ciddiyim. Hatta bak sana hesaplarını da göstereyim."

Hyuck telefonundan "jenolee" adlı kullanıcının profilini açıp Mark'a gösterdi.

"İşte bu benim siyah afet. Adı Lee Jeno'ymuş. Son zamanlarda da lens takıyormuş. Şunun karizmaya bak. Sanki doktor değil model mübarek."

Mark hesabı biraz incelediğinde arkadaşına hak verdi. Profil herkese açıktı ve fotoğrafların çoğu ya selfieydi ya da başkaları tarafından güzel yerlerde çekilmiş fotoğraflardı. Pek fazla kendi alanıyla ilgili gönderisi yok gibi duruyordu.

"Tamam şimdi sarışını göster."

Donghyuck bu sefer de "nanajaem" adlı kullanıcının profilini açtı.

"Adı Na Jaemin. Son zamanlarda Jeno gibi bu da lens takıyormuş. Sanırım yakın arkadaşlar çünkü çoğu fotoğrafta birlikteler. Bunun fotoğrafları da model gibi. Hiçbiri de mi doktora benzemez ya?"

Arkadaşının serzenişine karşılık olarak gülümsedi. Daha sonra hesaba bakarak biraz gezindi. Jeno'nun hesabındaki gibiydi gönderiler. Fakat burada hiç sağlıkla ilgili gönderi yoktu. Kendi hayatını göstermek istiyormuş gibiydi. Çocuğun yüzüne biraz daha dikkâtli baktığında bir kez daha gerçekten yakışlı olduğunu düşündü.

"Heey, daldın gittin. Marrrkk"

Donghyuck'un seslenmesiyle birlikte gözlerini telefondan ayırdı ve arkadaşına baktı.

"Yok, dalmadım."

"Bal gibi de daldın işte! Kimden neyi saklamaya çalışıyorsun Mark efendii? Gözlerimle gördüm çocuğun fotoğraflarına nasıl baktığını."

"Susar mısın Hyuck?"

"Tamam tamam sustum. Ama şimdi bir planım var."

"Ne gibi?"

"Senin mesleğin ne?"

"Hemşirlik."

"Ve bu çocukların mesleği ne?"

"Doktorlu- Hayır düşündüğüm şey olmasın."

"İçeriye girmen lazım. Yani orada çalışman gerek Mark. İkimizin de sevdikleri için yapmalısın bunu."

"Benim sevdiğim falan değil bir kere."

"O zaman az önceki bakış neydi? Neredeyse her gün benimle birlikte camdan bakıyorsun çocuğu görmek için. İstemesen asla bakmazdın."

"İyi tamam sus yeter ki sus. Annem de çalışmamı istiyordu zaten. Bak başvuracağım ama almazlarsa bir daha denemem."

"Tamam, almazlarsa bir daha hastaneye girme mevzusunu bile açmayacağım."

"Anlaştık o zaman."

"Anlaştık."

view//markminWhere stories live. Discover now