"Çünkü imkansızdı. Piçin teki gibi davranıyordum sana ki zaten.."

"Piçin tekisin." diye tamamladım cümlesini. Sırıtıp devam etti. "Atalay'la Mert'le de yakınlaşıyordun. Onlar varken neden beni sevecektin ki?"

"Neden sevdim ki?" diye düzeltim cümlesini. Sonra derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Duygularımızı dile getirmek için daha güzel bir yer olamazdı. İleride kalacağımız evde, parmağımda geleceğimi değiştirecek bir yüzükle, elim elinin içinde kalbimin üstündeyken göz gözeydik. "Çünkü daha öncede dediğin gibi ben sahnede bir oyun sergilemek istemiyorum. Sahnenin karşısındaki karanlıkta sahneden daha aydınlık bir hayat sürmek istiyorum. Ya çok aydınlık olacaktı hayatım yada çok karanlık. Ama ortası olmayacaktı. Buda seninle olurdu Ayaz. Ya çok kötüyüz, yada çok iyiyiz. Hiçbir zaman ortamız olmadı."

Memnunca gülümsedi ve beni de gülümsetti. "Teşekkür ederim."

Kaşlarımı kaldırdım. "Hem beni sevdiğin için hem de altına etek giymediğin için." Başımı geriye atıp kahkaha attım ve böylelikle alınlarımız ayrıldı. Çok geçmeden Ayaz tekrar alınlarımı birleştirdi. Tek birleşen şey alınlarımız değildi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında anında karşılık vermeye başladım. Benimde ona teşekkür etmem gereken birçok şey vardı.

Dudaklarımız ayrıldığında çenesiyle evi gösterdi. "Gezelim ister misin?"

Başımla onayladığımda zaten kenetli olan ellerimizi kalbimin üzerinden çekti ve beni eve doğru yavaşça çekiştirmeye başladı. Yüzüğümle oynamak istiyordum ama elinin elimde olmasından da şikayetçi değildim. Kapının karşısına geçtiğinde boşta olan eliyle ceplerini karıştırdı.

"Unuttuysam dağıtırım burayı." diye homurdandı kendi kendine. Cidden. Bende onu dağıtırdım. Dört beş saat yolculuk çekmiştik ve sırf bahçesini görmek için miydi? Gerçi o bahçesinde tek gördüğüm şey manzara değildi. Ayaz'ın beni sevdiğini tekrar görmüştüm yüzüğü takarken. Pişman olmazdım geldiğimize o yüzden.

Sonunda anahtarı bulabildiğinde kapıyı açtı ve benim geçmem için kenara çekildi. Elini de elimden çekmişti.  Parmaklarım direk yüzüğü bulurken evin içine girdim ve çevreye bakmaya başladım. Beyaz renkle boyalı duvarların boşluğu bile gülümsetmişti beni. Giriş yuvarlak ve genişti. Merdivenler hemen kapının solundan başlıyordu. Sadece alt katta gördüğüm beş kapı vardı. Kapının kapanma sesiyle omzumun üzerinden arkamdaki Ayaz'a baktım. Merdivenlere doğru bakarak yanıma geldi ve bakışlarını bana çevirdi.

"Eşyaydı, boyaydı falan onları sana bırakıyorum. İstediğini seçebilirsin. Ama pembe, mavi, mor, gri, kahverengi, kırmızı, yeşil, beyaz renkler dışında."


Kıkırdadım. "Ne kaldı ki Ayaz?"

Dudakları kıvrıldı. "Siyah. Ha bak turuncu da olabilir." dedikten sonra sırıtması yaramaz bir hal aldı. Hala turuncu sütyenimi saklayıp saklamadığını merak etsemde tabii ki de sormadım. Sadece onu dirseklemekle yetindim.

"Fazla oda yok mu? Yani sadece alt kattaki odalar bile bize fazlayken birde üst kat var."

"Harem yapıcağım belki güzelim. Ne biliyorsun?"

Çatık kaşlarımla ona döndüğümde gülüp kolları arasına aldı ve saçımı öptü. "Şaka, şaka. Ama yine de güzel fikir değil mi yan..."

Karnına yediği yumrukla sustu. Bu sefer keyiflenen kişi ben olmuştum. Kolları arasından çıktım ve bileğimdeki tokayla saçlarımı gevşek bir topuz yapmaya başladım. Fazla sıcaktı burası. Ben saçımla uğraşırken Ayaz'ın gözü elimde takılı kalmıştı. Saçımı topuz yapıpta elimi indirdiğimde bende varlığını unuttuğum yüzüğe baktım.

BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)Where stories live. Discover now