KÖLE

5.8K 80 8
                                    

Büyük ve şatafatlı köşkün kapısından kolumu tıpkı bir mengene gibi tutan korumayla adımımızı attık. Koruma sıkmaktan morarmış kolumu bıraktı, benden uzaklaşarak kapının yanına gitti ve orada beklemeye başladı.

" Merhaba köle "

Kafamı kaldırdım ve sesin geldiği yöne doğru çevirdim öfke yüklü bakışlarımı. Bir kaç adım ötemde merdivenin ilk basamağında durmuş küstah bir parıltının asılı olduğu gözleriyle gözlerimi aşındırmaya başladı.

Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Ondan beklediğim gibi kel göbekli ve yaşlı değildi, yakışıklıydı. Korku tüm hücrelerime sinsi bir düşman gibi sızarken son bir umut arkamı döndüm ve hızla kapıya koşup kapıdan çıkmaya çalıştım.

Ama koruma hızlı bir atakla kolumdan yakaladı ve kaçmama mani oldu. Aciz bedenimi tıpkı bir bez parçası gibi takım elbiseli yakışıklı sahibimin önüne savurdu. Sahibimmi? Ne diyorum ben, bu adam benim sahibim değildi bende onun kölesi değildim aslada olmayacaktım. Adam kolumu uzatsam dokunabileceğim bir mesafedeydi. Koruma sert bir sesle
" Başını eğ ve efendini selamla. " dedi.

" Benim efendim yok, bırakın beni gitmek istiyorum. "

Korumanın gözlerine baktım belki merhamet eder beni bırakır diye. Ama aradığımı bulamadım, beni bırakacak gibi durmuyordu. Kafamı çevirdim ve bu seferde adamın gözlerinde merhamet dilendim.

" Bırak gideyim. "

" Emir verecek durumda değilsin, köle. "

Söylediği kelimeyle birlikte öfke kıvılcımları baştan ayağa tüm bedenimi yaktı.

" BEN KÖLE DEĞİLİM. "

Birden yanağıma inen tokatla derim sızlamaya başladı. Adam elini uzattı ve dirseğimdem tutup sürükleyerek çalışma odasına benzer bir odaya getirdi. İç çekerek beni bir berjere oturttu.

" Sen benimsin. Bazı koşullar sonrası mülkiyetime girdin, bu yüzden bana her anlamda itaat etmelisin. "

" İnternet telefon ve benzeri teknolojik alet kullanman, çalışanlarla konuşman ve evin dışına çıkman yasak. "

" Sen kimsenin değilsin, sadece benimsin. Anlıyor musun? "

Bu cümleyi söylerken gözleri parlıyordu. Beni bir mal gibi kendi mülkiyetinden sayan psikopatın tekiydi. Ayak bileğimi eline aldı ve beni kaçıran adamların bileğime hediye ettikleri yaraları incelemeye başladı.

" Bunu sana onlar mı yaptı? "

" Neden soruyorsunki. Sen daha beterini yapmayacak mısın? "

" Soruyorum çünkü yaralı bereli kızları sevmem. Ve tabiki ben daha beterini yapmayacağım, haketmediğin sürece tabii. "

Bana karşı gözlerinde dolaşan heyecan ve arzu kırıntıları vardı. Bana karşı nasıl hastalıklı bir ilgi duyuyorsa sürekli onunla baş etmek zorunda kalıyordu. Canımı yakıp bana zarar verebileceği düşüncesiyle kalbim korkudan deli gibi atıyordu. Elini cebine götürdü ve cebinden uzun bir nesne çıkarıp arkasındaki düğmeye bastı. Kırmızı parlak bir ışık yandıktan sonra normal çalışma moduna geçti.
Cihazı ayak bileğime taktı.

"O da ne? "

" Takip cihazı. Bana ait olan çıplak bacaklarının hareketlerini takip etmek için. "

Duyduğum cümleyle birlikte kulaklarım uğurlamaya başladı. Ayağıma taktığı pranga özgürlüğüme ket vururken içimdeki son umutta yerle yeksan oldu. Benden bağımsız gözlerimde intiharını veren bir damla firar etti. Vazgeçmemeliydim. Ayağımdaki prangaya rağmen bir gün göz yaşlarım gibi firar etmek istiyorsam sonuna kadar savaşmalıydım.



Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
GÖZYAŞI MEZARLIĞI ( Köle) Where stories live. Discover now