Yeni bir kart açtım. "Siz hep misket oynardınız ya hani," dedim gülmemek için dudaklarımı ısırırken. "Evet. Hani senin hep sabote ettiğin." Hevesle başımı salladım. "Evet, gıcık oluyordum o kadar eğlenmenize, o yüzden." Omuzlarımı çektim çocuk gibi, "Dondurma yediğiniz o ara bendim onları çalan."

Ellerinde oynadığı kartlardan bakışlarını kaldırdı. "Ciddi misin?"  dedi inanamıyormuş gibi. "Biz de başkasını hırpaladık o kadar," dedi pes dercesine. Omuzlarımı silktim ve kıkırdadım. Kafasını iki yana sallayarak güldü.

"Birlikte ilk gittiğimiz piknikte sen salıncaktan düşmüştün ya?" Dikkatle onu dinledim. Dudaklarını ısırıyordu ve gülmemek için sarf ettiği çabayı izledim. bir müddet. O gün nasıl ağlamıştım, nasıl acımıştı dizlerim...

"Ben salıncağın ipini gevşetmiştim sen oturmadan," dedi ve kahkahaya boğularak kendini geriye attı. "Ne!" diye cırladım ve ağzım hayretle açık kaldı.

"Canım nasıl yandı biliyor musun? Vicdansız seni," diye söylendim ve bir tane bacağına vurdum. Bana hiç aldırmadı ve doyasıya güldü. "Gülme yeter!" diye surat astım numaradan. Bana inat daha da güldü. Bir tane daha vurdum.

"Sen... sen iyi alıştın beni dövmeye," dedi ellerimi yakalayarak. Şimdi gerçekten dövecektim görecekti gününü.

"Tamam, tamam sakin ol. Kaç yıl oldu kızım bu ne hiddet Allah Allah? Sanki sen sütten çıkma ak kaşıksın." dediğinde tek omuzumu salladım hiç istifimi bozmadan.

"O zaman sen ortaokuldayken resim dersi için saatlerce çizdiğin o 'muhteşem' çizimin kimin yırttığını uzakta arama," dedim arkama yaslanırken.

Gözleri kısıldı. "Biliyordum lan! Dedim hatta herkese. Bir de ağlamaya başladın ben yapmadım diye yine fırçayı ben yedim." Ukala bir gülüş attım. O gün Cihangir deliye dönmüştü de kimse inanmamıştı ona.

"Sen anlat bakalım," dedi yeşil kartını ortaya koyarak "Lise son sınıftaki gavat Mert'i." Yüzünden silinen gülüşe baktım. Öfke tomurcuklarıyla yutkundum ve parmaklarımla ilgileniyormuş gibi yaptım. "Ne biçim konuşuyorsun öyle çok ayıp."

"Başlarım ayıbına. Anlat." Mert lisede benim sınıfımdan bir çocuktu ve ben bir ara Mert aşağı Mert yukarı diye dolanıyordum. "Lisede kaldı, nesini anlatayım. Hoşlanıyordum işte. Kaç yıl oldu Cihangir nasıl hatırlıyorsun ya," diye sitem ettim.

"Unutmak ne mümkün? Hayatı burnumdan getirdin o günler," demesiyle şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı. "Leyla! Mert bugün şöyle yaptı, Mert bugün de böyle yaptı. Ah çok tatlıydı!" diye sesini inceltti ve taklidimi yaptı. "Cihangir!" diye şokla havaya nefesim bıraktım. "Ben böyle mi konuşuyorum." Sırıttı ve beni taklit ederek omuzlarını kaldırdı.

"Sıra bende sevgilim," dedi ve siyah bir itiraf kartı açtı. "Sana ilk aşık olduğumu anladığım günü anlatacağım. Ben askerden döndüğümde, mahalleye kurulan sofra... herkes oturmuş sohbet filan ediyordu. Sen; o kırmızı çicekli elbisenin içinde, salınan saçların ve elindeki tencereyle öylesine güzeldin ki. Yanında Leyla vardı ve bir şey anlatıyordu sana, sende söyleniyordun yine. Seni aylar sonra yeniden görmek yediğim lokmayı boğazıma tıktı resmen. Bir yaygara koptu; annem ve çocuklar 'helal oğlum, yavaş' diye sırtıma vuruyorlardı ama o an öyle soyutlandım ki oradan. Sonra senin dikkatini çektik. Gülen yüzün bana döndü ve.." Derin bir nefes aldı kafasını iki yana sallarken. "Mükemmeldin. O gülümsemeyi tekrar görebilmek için her şeyimi vermeye hazırdım."

Kalbime dolandı tüm heyecanım. Utandım da biraz sanki. Gözlerimi kaçırarak elimde kalan kartları saydım. İki tane yeşilim kalmıştı. Sonra bana tüm güzelliğiyle bakan kara gözlerine döndüm tebessümle. Dayanamayacaktım.

Elimdeki yeşil kartı bıraktım. "Herkes sevgilisine sevdiğim demez Cihangir... Sen niye farklısın?" Kara gözlerinde yumuşayan gülümsemeye aktığımı sandım bir an.

"Bizim oralarda meşhur bir şarkı var Alya.. Nayino'yu bilir misin? Sen benim Nayino'msun. Sevdiğimsin." Allahım şimdi ağlayacaktım gerçekten kalbim dayanmıyordu artık.

O da anlamış olacak ki konuyu değiştirdi. Son kartını ortaya attı.

"Ben çocukken geceleri karanlıktan korkardım. Uyuyamaz, camdan yıldızların aydınlığını seyrederdim. Annem hatta bir ara tavanıma fosforlu olanlarını yapıştırmıştı." İçime su serpmek olsa da niyeti yine kalbim sıkıştı. Elim boynumdaki yıldız kolyesine gitti. Aklıma, onu bana takarken söyledikler geldi ve kalbime hücum eden duygularla boğulduğumu hissettim. Duygusallaşmak istemiyordum şuan.

"Benim yıldızım sensin Alya.
Sensiz karanlıktayım."

Elim son yeşil kartımı açtı ve ona baktım. "Binlerce yıldızın arasında beni nasıl seçebildin?" diye fısıldarken buldum kendimi. Dudak kenarı kıvrıldı ve gamzesi ortaya çıktı. "Zor değildi. Sen hep göz hapsimdeydin zaten. Benim gökyüzümde benim kuzey yıldızımdın. Hani demiştim ya sen kuzeysin, kalbim de pusula. Pusula kuzeyi, ben seni."

Bir gülümseyi zor tutabildim yüzümde. Derin bir nefesle sakinleşmeye çalıştım ancak görüş açım bulanıklaştı bile.

"Düşün şimdi; uzun bir ömür var önünde. Yalnız geçirmek sıkıcı olmaz mı sence de?" Parmağındaki yüzükle oynadı. "Nişanlıyız ancak.." Çıkarttığı ceketine uzandı ve iç cebinden bir kutu çıkarttı. Kalbim sözün tam anlamıyla sanki köşeye sıkışmış gibi göğsümü dövüyordu artık. Öne eğildi ve tek elimi tuttu. Kutuyu açarken, "Benimle birlikte, bir olmak ister misin sevdiğim?" Bu ana inanamıyormuş gibi bir gülüş koyverdi. "Sana bir teklifte bulunmadım. Bu senin hakkın."

Yerimden kalktım ve boynuna kollarımı sardım. Yanağıma sürten sakalları bu anın gerçekliğini birebir doğrularken kokusunu içime çektim. Yanına oturdum ve elini tuttum. Gözlerine baktım. Yanağını bir nefesle eşlik öptüm ve kafamı göğsüne yasladım.

Kutudan yüzüğü çıkarttı ve parmağıma uzandı. Yüzüğün güzelliğine baktım. Çok hoştu. Taktıktan sonra alnımı öptü ve kolunu bana sardı. Huzur koktu her yan.


————
17 B Ö L Ü M S O N U

Sizce bu itiraf yarışını kazanan kim hajdhahs

düzenlendi.
21/10/12

Yıldızlar ŞahidimWhere stories live. Discover now