5.0 | buruk bir cenaze töreni

En başından başla
                                    

Elbette ihanetin ve fedakarlığın ağırlığını taşımakta zorlanan sadece James Potter değildi. Remus Lupin de, o gece olanları ayrıntısıyla öğrendikten sonra kendisini büyük bir boşluğun içinde bulmuştu. Bir hafta geçmiş olmasına rağmen kendini hala olanlara inandıramıyordu.

Maureen ve Sirius'un cenazeleri, tıpkı aynı gece öldükleri gibi, aynı gün yapılmaya karar verilmişti. Bu nedenle o gün büyücü mezarlığında her zaman olduğundan kat kat fazla karamsar bir hava ve hüzün vardı.

Sandalyelerin çoğu dolmuş görünüyordu. Yoldaşlık üyeleri, sessiz bir yastaydı. Albus Dumbledore, yüzüne ciddi bir ifade ile en önlerde oturmuştu. Onun yanında, Minerva McGonagall, biricik yeğeninin ve en sevdiği öğrencilerden birinin cenazesi olduğundan, gözyaşlarını tutamamış bir şekilde Albus Dumbledore'un yanında oturuyordu.

Birçok Bakanlık üyesi, Bartemius Crocuch Sr'nin etrafına toplanmıştı. Bunlardan biri de ünlü avukat Adeline Albion'du elbette. Siyah yerine giydiği gece mavisi cüppesinin içinde, asil bir duruşla oturuyordu. Cüppesinin rengi, etrafındaki siyah giyinimli insanlardan ayırıyordu onu.

Maureen'in ve Sirius'un, Hogwarts'tan olan diğer arkadaşları, akrabaları, sadece fedakarlıkları nedeniyle onlara borçlanmış hisseden diğer büyücüler... Leona bu kalabalığın içinde, gözlerden uzak bir yere oturmak istemişti. Dracula'nın ona yadigar bıraktığı siyah cüppenin içine sinmişti ve yüzünde acılı bir ifade vardı. Özellikle Potter'lardan uzak durmak istiyordu çünkü onları gördüğü her an Sirius'un yası daha da kuvvetleniyor ve bu yeniyetme vampiri gözyaşları içinde bırakıyordu.

Evet, artık Leona bir vampirdi. Kendini bir vampir gibi gösterememek için ne kadar çabalarsa çabalasın, içindeki kana olan durdurulamaz açlığı hissediyordu. Güneş onu, sürdüğü kremlere rağmen rahatsız ediyordu. Aynı zamanda koku ve duyma yetenekleri kat kat artmış hissediyordu. Bunun yanında, Dracula'nın artık bir asaya ihtiyacı olmaması konusunda haklı olduğu söylenebilirdi. İngiliz büyücülerin, muggle'lardan farklı olarak büyüyü hissedebilmeleri gibi, Leona'da bu topraklara yabancı olan bir gücü kontrol edebildiğini fark etmişti. Ancak bu kendisine yeni bir asa almasına engel olmamıştı.

Onun yanına, sırtı ve boynu dik bir şekilde etrafı süzen Regulus Black oturuyordu. Bu iki insanı bir arada görmek, özellikle Hogwarts'tan onları tanıyan insanlar için oldukça acayip olsa da, o gece birlikte geçirdikleri maceralar onları bir araya getirmişti ve şimdi de birbirlerine destek olmaya devam ediyorlardı. İkisi de birbirlerinin en karanlık sırlarına ve en korkunç anılarına şahit olmuşlardı. Bu da, kaderin bir cilvesi gibi onları bir arada tutuyordu.

Regulus'un birkaç sandalye ötesinde ise, orada olması James ve Remus tarafından garip karşılanmış olan Walburga Black, tüm asaletiyle oturuyordu. Yaşlanmış bedeni ne kambur duruyor ne de yüzündeki çizgiler kadının asilliğinden bir gram götürüyordu. Sadece ileri, beyaz mermerden platforma bakıyordu, gözlerini kırpmadan. Regulus'un ona söylediği sözler olmasa bu cenazenin yanından geçmezdi fakat gururundan ödün vermeden, işte orada oturuyordu.

İşte bu kalabalık cenaze töreni, siyah cüppelere bürünmüş sihirbazlar tarafından, ağır bir yas eşliğinde, tabutların gelmesini bekliyordu. Ne yazık ki bu tabutlardan biri, Sirius Black'in tabutu, boştu. Regulus, çoktan onu ait olduğu toprağa gömmüştü ve hiçbir büyücünün bulamayacağı bir köşkün arka bahçesinde edebi uykusundaydı.

Sessiz fısıltıların hüküm sürdüğü alanda bir süre sonra tüm bakışlar girişe çevrildi. İki tabut, arkalarından gelen siyah giyinimli Yoldaşlık üyeleri tarafından asalar sayesinde havaya kaldırılmıştı ve mermer platforma doğru yönlendirilmişti. Biraz sonra yan yana, bu platformun üstüne kondu tabutlar ve hüzünlü bir ifadeyle onları yöneten, Caradoc Dearborn ile Dedlus Diggle, sandalyeler arasındaki yerlerine geçtiler.

Creatures of the Night ◈ the MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin