2.9 | kazıklar

1.2K 162 337
                                    


Londra'ya giden ana yollardan birinden ayrılan, ıssız ve dar yol, kavisler çizerek ilerliyor ve Kont Dracula'nın ilk zamanından beri çok değişmiş olan eski köşküne gidiyordu.

Köşkün, dört duvarı eski kirli halinen kurtulmuş, parıl parıl parlıyordu adeta. Sarmaşıkların, çimenlerin bastığı dev bahçenin yerinde ise, çimenleri özenle kesilmiş, kötü bitkilerden uzaklaştırılmış, ağaçları budanmış, bahçe duvarı yenilenmiş bir bahçe vardı. Köşkün kırık kapıları yeniden yapılmış, pencereleri eskisinden güzel bir ahşap ile yeniden takılmıştı. Bu haliyle ev, yakınından geçeceklerin ağzını sulandıracak kadar görkemli görünüyordu.

Kont Dracula kadar bekleme konusunda iyi biri yoktu dünya üzerinde. Yavaş yavaş, dönüştürdüğü insanları ya da büyücüleri kendi kölesi haline getirerek, sıfırdan yeni bir hakimiyet kurmuştu kendine. Yol boyunca etraflarını saran dev çam ormanında, evin bahçesinde, kenarlarında, çatısında, her yerde kölesi yaptığı vampirler vardı. Hepsi, karanlık gölgeler arasında gizlenmiş bir şekilde bekliyorlardı. Hiçbir kuş, onların haberi olmadan uçmuyordu.

Tüm bunların merkezindeki isim, Kont Dracula, kölelerinin ona getirdiği şanla beraber, evin bodrum katındaki taht odasındaydı. Bodrum hiçbir şekilde güneş ışığı almayacak şekilde baştan döşenmişti. Çirkin betonun üstü, özenle dizilmiş taşlarla kaplanmıştı. Kont Dracula'nın dev tabutu, taht odası denilen bodrumun arkasında duruyordu. Kont Dracula gündüzleri o tabutun içinde derin uykusuna yatardı. Güneş battığında ise uyanır ve emirlerini vermeye devam ederdi.

Dracula'nın kızı Victoria ise Dracula kadar hassas değildi gün ışığına. Bu nedenle Dracula ile vampir köleler arasında köprü oydu. Dracula'nın söylediklerini kölelere anlatır ve yapmalarını beklerdi. Yapamadıklarında ise, başlarına feci şeyler gelirdi.

Taht odasında tabuttan başka bir de büyük bir yemek masası vardı. Dracula'nın eski, taş masası kadar görkeml, bir masa olmasa da, kayın ağacından yapılmış sağlam bir masaydı. Tam ortasında, Kont'a ait dev, değerli taşlarla süslenmiş bir sandalye duruyordu. Onun hemen sağında ise değerli taşlardan nasibini almamış, Victoria'nın daha sade sandalyesi duruyordu. İkisi de yemeklerini burada yiyordu.

O gün Dracula, hizmetçileri tarafından hazırlanan kan dolu kadehi içerken, Victoria ile çoğu zaman yaptıkları gibi muhabbet ediyorlardı. Fakat o gün yaptıkları sohbet, diğer tonlarca sohbetten daha değerliydi.

O gün aralarında geçen sohbetin değerli nedeni, yıllarca uğraşıp kendine kurduğu düzende Dracula'nın artık ismini herkesin duymasını istemesiydi. İnsanlar, onun yapacaklarını duyduklarında, ayakları yerden kesilecek, korkudan oldukları yerde kalakalacaklardı. Ardından daha karanlığa, daha kuytuya saklanacaklar ve Dracula onları o karanlıkta yakalayacaktı.

"İnsanlar, yüzyıllarda sonsuz yaşam için çırpındı Victoria." dedi Kont Dracula elinde kadehi masaya bırakırken. Tamamen bitirmişti. Ardından sandalyeyi geriye doğru çekip ayağa kalktı. Yürürken konuşmayı severdi.

"Tüm güçlerini içlerinde aradılar. Daha derinlerde, kalplerinde, anlıyor musun? Kalplerinde güç araladılar." dedi oldukça alaylı bir sesle. "Aptallardı gerçekten. Ancak suçlamıyorum Victoria, hayır suçlamıyorum. Beni olduğum canavar yapan da bu kalbimde aradığım güç değil miydi zaten?"

Victoria, sessizce oturuyordu ve doğruca kadehine bakıyordu. Kont Dracula, bu konuşmalar sırasında bölünmeyi asla sevmezdi. Dinlenmeye karşı bir zaafı vardı.

"Fakat senden sonra Victoria, daha sonra sizden sonra, asıl gücün nereden geldiğini anladım. Hayır, güç yalnız ve mükemmel olmaktan geçmiyordu. Güç bambaşka bir yerdeydi, kesinlikle içeride değildi, evet. Güç kandaydı ve kanından doğanlardaydı." Dracula, yürürken arkasını döndü ve kıza baktı. İfadesiz bir yüzle hala kadehe bakıyordu Victoria. Kırmızı gözleri donuktu. Dracula ona, dudaklarını yukarıya doğru hafifçe kıvırarak baktı. Sonra devam etti.

Creatures of the Night ◈ the MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin