39.BÖLÜM: "LAVİNİA'NIN ACISI."

En başından başla
                                    

Sevmek tamamen bir delilikti ama sevdiğini kaybetmek çok daha büyük bir delilikti.

Eve canhıraş bir şekilde adım attığımda gidecek yerim belliydi ve adımlarım ben komut vermeden ilerleyeceği noktayı çok iyi biliyordu. "Bir sakin olsana!" Ben çoktan yatak odasına girmiş yatağın alt katına uzanmıştım ki Can hâlâ kapıdaydı. "Başka bir zaman sakin ol deseydin belki seni dinlerdim..." Nefes nefese kalmıştım ve cümlelerim kendine has devrikteydi. "Ama şu an seni dinleyebileceğimi hiç sanmıyorum." Yatağın altında, en köşede, kuytuda uyuyan siyah kutuyu aldım. Genelde o tip kutulara çocukların ödevlerini katardın. Belki işime yarayan bir şeyler bulabilirdim. Kutuyu aldım.

Beklediğimden büyük ve ağırdı. Kutuyu açtığım sırada Can kapının önünde belirdi. Yarısı açık kapıyı ittirdi ve sert adımlarıyla yanıma geldi. Omuzlarımdan tutup beni ayağa kaldırdığında neye uğradığımı şaşırmıştım. "Bir nefes alsana sen!" Elimdeki kutuyu yatağın üzerine fırlattı. Kutu devrilmedi fakat sarsıldığından dolayı içindeki üç beş kağıt parçası yatağın üzerine düşmüştü.

"Nefes alıyorum ben!" Tutuşundan kurtulmak için kendimi geriye çektim. İnatçı hislerimin boyunduruğu altına girmiş olsam da Can haklıydı. Elim ayağıma dolaşmıştı. Elbette avukatlık yaparken böyle değildim ama söz konusu sevdikleri olunca insanın eli ayağı birbirine dolaşabiliyordu. Hem hata yapmamak hem de istediğim tüm bilgilerin çok kısa sürede önümde olmasını istiyordum.

"Şu kutuyu bir alayım." Kutuya uzandım. İçinde tahmin ettiğimden çok ama çok daha fazla kutu vardı. Karıştırmaya başladım. Öğrenci raporu, sunum ödevi, performans ödevi, proje ödevi... İşin içinden çıkamayacaktım. Kutuyu baştan aşağıya yatağın üstüne döktüm. Hepsi içini döken bir insanın hisleri gibi darmadağın bir şekilde suratıma bakıyordu. "Yardım edeyim mi?" Reddetmeyecektim elbette. "Sen o taraftan başlar mısın?" Elimle, yatağın diğer ucundaki yeri gösterdim. Parmağımın ucuyla işaret ettiğim yeri ölçtü. Başını sallayarak oraya ilerledi. "Bu adres çok önemli, ya da herhangi bir ipucu..." Kendi kafama lanet edecektim.

Nasıl olmuştu da sana sormamıştım?

Esasen nereye gittiğini hesap sorar gibi sormak istememiştim zamanında ama görüyordum ki bazen sormak ve içini deşmek gerekiyordu. Önümdeki bir başka ödevi daha kenara itekledim. Bu derin araştırmam on beş dakika daha sürmüştü. Yoktu, bulamıyordum! İstediğim belge yoktu!

"Yok, yok, yok!" Dedim kelimelerimin üzerine basa basa.

"Abi umudunu hemen kesme." Normalde -Sen gitmeden önce- umutsuzluğun ağına bir sinek gibi düşecek bir adam değildim. Bunu en iyi sen biliyordun çiçeğim fakat bu gidişinden sonra bende bedensel ama en çok da ruhsal olarak birçok şeyi değiştirmiştin. Umudumu yitirmek üzereydim. Kumlardan yapılma bir kale misali en fakir, en çabasız bir darbeyle bile, yıkılabiliyordum. Sabrım kırılmış kalbimdeki dalgaların arasına karışıyordu ve hislerim gömülü kaldığı yerden alev alev yükselerek arşa çıkıyordu.

"Umut mu kaldı bende." Cevapsız kalmıştım. Senin çalışma masanda işe yarar bir şeyler bulabileceğime inanıyordum şayet orada da istediğim şeyi bulamazsam, ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu.

Can kendi bölgesinde bilgileri ayıklaya dursun ben Gül Adamın... Ah, bunu senden duymayı ne çok özlemiştim. Burnum sızladığında kendimi güçlükle durdurdum, vanaları şu an açıp dağılamazdım.

Lavinia'm biliyor musun, gülünün dikenleri kendine batıyor artık...

Masanın üstünü toparlamıştım önceden ancak hiç çekmecelerine bakmamıştım. Elim çekmeceye uzandı, kendime doğru çektim. Açılmıyordu. Kilitliydi. Kaşlarım tıpkı susuz kalmış bir toprak gibi çatırdayıp çatladı. Seninle evliydik ve bir kere bile bir şeyine kilit vurduğunu görmemiştim.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin