BÖLÜM 5

57 4 1
                                    

Yatağımda yatıyordum, bedenimin hissettiği yorgunluk sanki yüzyılların ağırlığıydı. Dün gece neler yaşadığımı anımsadığım an başıma ağrılar girmişti. Ne yaşıyordum ben? Kendimi, çevremi nasıl tanımıyordum? Ve gerçekliğinden şüphe dahi edemediğim o siyah kanatlar..

"Uyandın mı?"

Sesin geldiği yöne baktığımda, odamın hemen kapısında dikilen yakışıklı arkadaşımı görmüştüm. Akşamdan kalma gibiydi.

"Uyanmadım." dedim, beni yataktan çıkartmamasını umut ediyordum. Henüz ne iştahım açıktı ne de uykum. Eskiden yaptığı gibi, uykuya geri dönüp; her şeye kaldığım yerden devam etmek istiyordum. Eğer çok istersem dönebileceğime inanıyordum.

"Uyanıksın ve duşunu alıp kahvaltıya inmek için yarım saatin var." dedi Adam, beyaz dişlerini görmemek mümkün değildi çünkü kötülükle dolu gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Kafamı peki anlamında salladım, yarım saatin üzerine bir yarım saat daha ekleyip yavaşça hazırlanacaktım. Aklımdakileri düzene sokmalıydım. Kalkmaya hazırlanırken yastığımın altındaki defterin varlığını unuttuğumu hissettim.

Parmaklarım defteri kavradığında yatağın üzerinde rahatlığımı kazanmak için kıpırdandım, bağdaş kurduğum bacaklarımın üzerine yastığımı yerleştirdikten sonra defteri yastığın üzerine koymuştum. Neredeyse her yerde karşılaştığım pençe izine bakıyordum yine, defterin içini açmaya cesaretim yok gibiydi. Derin bir nefes aldım, bir yandan açmak istiyor; diğer yandan yakmak istiyordum. Mühürle kapanan bu defteri açmak ve içindekileri okumak bana iyi gelecek miydi?

Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu, elinde sonunda yüzleşecek ve içindekileri okuyacaktım. Mühürü hızla kopardığımda kırmızı boya taneleri yastığımın üzerine dağılmıştı, elimin tersiyle iteledim. Kapağını açmamla beraber ince ince işlenmiş yazıya baktım, açmadan önce aklımda olan şey bir günlük oluşuydu ama sarı sayfanın ilk çizimi büyük bir üçgen sembolü vardı. Enteresan kısmı, içindeki simsiyah çizilen jaguardı.

Sembolün altında ince işlenmiş isimi gördüğümde kaşlarımı istemsiz çatmıştım.  Country Plait : Pice (Meleğin Külü: Zifir)

Sembolün altındaki şey küçük bir isimle kalmamakla beraber bilgi doluydu ve Latin dilindeydi. İlginç bir şekilde anadilim gibi geliyordu  gözlerim kekimeler üzerinde gezinirken. Yutkundum. Hiç bilmediğimi düşündüğüm bir dili kolaylıkla okuyordum.

"Deliriyorum." diye mırıldandım kendi kendime, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Neden bunları yaşıyorum?"

Yaşadıklarımı çok fazlaydı, bildiğim gerçeklikten uzaklaştırılmıştım. Çığlık atarak gördüğüm bu kabustan uyanmak ve sonra aileme sarılmak istiyordum.

Anne ve babama.

İhtiyacım olan buydu ama ikisi de yanımda yoktu. Kendi başımaydım ve artık her şeyin çözüme kavuşmasını istiyordum.

Gözlerimi açtığımda, daha fazla sorgulamayarak defterde yazılı olan bilgileri bakmaya devam ettim.

"Zifir, Tanrı'nın en büyük kızlarından Beatrix'e aittir. Cehennemin başmeleği olan Beatrix'e yol gösterir." 

Hemen altında yer alan siyah kanatlı, sırtının gözüktüğü meleğe baktım, saçları kanatlarının arasından süzülüyor, neredeyse kalçasına kadar geliyordu. Yanındaki Zifir ise, normal jaguarlardan çok daha fazla büyüktü. Beatrix'in beline geliyordu jaguar'ın uzunluğu, yar tanrıça/melek'in sağ eli hayvanın kafasını oluşuyordu. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 01, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

DUYGUSUZWhere stories live. Discover now