BÖLÜM 4

88 9 10
                                    

Kimselerin olmadığı bir ara sokakta yürüyorduk, elimden tutmuştu. Huzurlu hissediyordum. Sebebi vücudumda dolanan içki miydi? Sanmıyordum, avuç içlerimi yakan şeydi sebebi.

"Uçacağız." dedi genç adam, gözlerimi ellerimizden alamıyordum. Sanki ben, ben değilmişim gibiydi. İçimde karıncalan şeyler vardı, duygularım iğne gibiydi, batıyordu fakat rahatlatıcı etkisi vardı.

"Nereye olursa.."

Bedenimin havada süzüldüğünü hissettiğimde, cidden uçtuğumuzu anladım. Uçuyordum. İçkinin çarptığını düşünerek kafamı iki yana salladım. Fakat hayır, sarhoş değildim. Evet, sarhoştum fakat! Tanrım! Cidden uçuyordum.

"Kimsin sen?" dedim vücudumu büyük elleriyle kavramış olan genç adama.. Ve sonra tanıdık yüzle karşılaştım. İçkinin cidden çarptığını o saniye anlamıştım.

"Dylan?" diye fısıldadım, "Biz ne yapıyoruz?"

Gülümsedi, havadaki keskin bir ses doldu kulağıma. Tıpkı rüyamdaki gibiydi, kanatları vardı.

Siyah kanatlar.

"Gerçek miydi?" diye sordum, gerçek olamayacak kadar güzeldi. "Evet." dedi sessizce, dudakları yüzüme daha çok yaklaşırken bir kez daha kanat çırptı. Hızla havalandığımızı, bulutlara çıkacağımızı düşünürken bir anda durdu.

"Bu nasıl olur?" diye sordum, gördüklerime inanmak istemiyordum.

"Gerçekten inanmak istemiyor musun Valencia?"

Vücuduma sarılı olan kolları tenimde tarifi imkansız bir etki bırakıyordu. Patlamak üzereymiş gibiydim, bir mıknatıs gibi çekildiğimi hissediyordum.

"Bilmiyorum."

Elleri sırtımda gezinmeye başladı, rüzgarın etkisiyle beraber yumuşak dokunuşlar bırakıyordu sanki.. Karıncalanmaya başlayan kemiklerimi dinlendiriyor gibiydi.

"Sende hissediyorsun değil mi?" dedi dokunuşlarını daha derinleştirirken. "Bir parçanın eksik olduğunu hissediyorsun."  Ellerinin vücudumda, hemen sırtımda gezindiğini hissettim. Ateş gibi yanması normal miydi dokunduğu yerlerin?

Evet, hissediyordum. Bir şeylerin kaybını taşıyor gibiydim, ama tam olarak hiçbir zaman çözemiyordum.

"Ben.. Yanlış hissediyorum.." dediğimde bir rüzgar dalgasının bize doğru geldiğini gördüm. Hayır, fırtınanın içinden kopup gelen bir hortuma benziyordu tıpkı.

"Hislerine güven Valencia, lütfen.. Beni tanımak iste, içimi sana göstermemi.."

Gözlerimi Dylan'a çevirdim. Sert, keskin hatlarıyla bana bakıyordu. Bu suretin altında küçük bir çocuğun yattığını biliyordum oysa.

"Yaklaşıyor, seni almak isteyecek.. Tıpkı benim gibi." dedi ve kanatlarını çırptı. Havayı aşıp daha yükseğe çıkmıştık.. "Fallen geliyor."

Biliyordum, o söylemese bile Fallen'ın bizi gözetlediğini, oralarda olduğunu elbette biliyordum.

"Götür beni." dedim her şeyi unutarak. "Beni yalnız kalacağımız bir yere götür Lucifer."

Kelimelerin nasıl, neden ve hangi ara ağzımdan döküldüğünü bilmiyordum. Ona sesleniş hitabım yüzünü gülümsetmiş, hafif bir tebessümün dudaklarını esir almasını sağlamıştı.

"Hatırlıyorsun," dedi kanatlarını rüzgara karşı savururken, "ve buna katkıda bulunacak bir şey yapmak istiyorum."

Kanatlarını çırpış hızı kat ve kat artmış, kollarını beni daha sıkı sarmalamıştı. Elbetteki Fallen'dan kaçırıyordu ve amaç hem ondan uzaklaşmak hem de daha faydalı bir şeyler yapmaktı. Garip olan şey ise oldukça büyük duran bu siyah kanatları fazla yadırgamıyor olmamdı. Sanki daha önce görmüş, hatta dokunmuştum.
Uçuyor, daha yükseğe tırmanıyorduk. Tanrı belki de tatildeydi. Ve attığım her adım bana fazla günahkar, olabildiğinden çok daha fazla cazibeli geliyordu.
Elleri belimi iyice kavramış, kendine baskı yaparken içimin yandığını hissettim, kasıklarımda inanılmaz bir ağrı..

DUYGUSUZWhere stories live. Discover now