Tanışma

19 0 0
                                    

Sonbaharın geldiği, havanın artık daha soğuk olmasından anlaşılıyordu. Gökyüzüne, yağmaya başlayacak yağmurun habercisi olan gri bulutlar hakimdi. Acaba Salih Bey ile görüşmek için uygun bir zaman mıydı ? Evet, evet onunla acilen görüşmesi gerekiyordu. Yoksa kafasındaki düşünceler, onu aç kurtlar misali yiyip bitireceklerdi. Üzerine parlament mavisi yün dokumalı paltosunu giydi, eline baston şemsiyesini aldı ve kapısını kilitledikten sonra evden çıktı. Sokakta kendisi ve muhtemelen akşam yemek için evine ekmek götüren teyzeden başka kimse yoktu. Kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Yağmura yakalanacak gibiydi. Adımlarını hızlandırdı. Metro durağına iki dakika kala paltosunun cebinden çıkardığı Marlboro sigarasından bir dal aldı ve yaktı. Hem sigarasını içiyor hem de hızlı adımlarla metro durağına ilerliyordu. Sigarasını her içine çektiğinde, düşünceler kafasını tekrar kurcalamaya başlıyordu. Halbuki sigaranın onu rahatlatması, aklına düşüncelerin gelmemesi gerekiyordu, lakin şunun farkında değildi. O düşünceler aslında, içinde bir yerlerde yatan merhamet ve iyiliğin bir ürünü vicdanın, azabından doğan oluşumlardı. Bunlarla kafasını meşgul ederken birden parmaklarında bir yanma hissinin oluştuğunu hissetti. Kor ateş, parmakları arasına aldığı filtreye gelmişti. Hemen sigarasını söndürdü ve metro durağının turnikelerine gelip kartını okuttu. Bir uyarıyla karşılaştı. "Yetersiz bakiye!". Elini, pantolonunun arka cebindeki cüzdanına uzattı. Cüzdanı açtı fakat kimliği, ehliyeti ve Salih Bey'in kartından başka bir şey bulamadı. Son parasını, biraz önce içtiği sigaranın paketine vermişti. İstasyonda o ve güvenlik görevlisi dışında başka kimse yoktu. Güvenlik görevlisine kartının yetersiz bakiye uyarısı verdiğini ve bakiyesini dolduracak parasının olmadığını söyledi. Güvenlik görevlisi hemen kendi kartını okutarak turnikenin açılmasına ve içeri girmesine izin verdi. İçeri girdiğinde ilk işi metronun ne zaman geleceğini gösteren tabelaya bakmak oldu. Metronun gelmesine iki dakika kalmıştı. Bordo renkte, eskimiş bekleme sandalyelerinden bir tanesine oturdu. Neredeyse yarım saatlik bir yolu vardı. Çünkü Salih Bey'in ofisi, evine dört metro durağı ve yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi uzaklıktaydı. Yanına ne okumak için bir kitap, ne de şarkı dinlemek için kulaklık almıştı. Şuan elindeki en iyi seçenek, tam  karşısında duran dev LCD ekrandaki reklamları izlemekti. Reklamlara dalmışken, bir korna sesi bütün dalgınlığını bir anda alıverdi ve yüzüne doğru soğuk bir rüzgar esti. Metro gelmişti.

Metrodan indiğinde saat 15.40'tı. Salih Bey ile görüşmesine yirmi dakika vardı. Hızlı ama yorucu olmayan adımlarla ofise doğru yürümeye başladı. Havada, yağmurdan sonraki toprak kokusu vardı. Yollarda, muhtemelen her geçen aracın kaldırımdaki insanlara doğru su fışkırtacağı, küçük göletler oluşmuştu. Kaldırım taşları, yağmur damlaları yüzünden koyu gri renklerine bürünmüştü. Güneş, gri ve korkutucu bulutların arkasından adeta ben de buradayım dercesine ışınlarını ulaştırmaya çalışıyordu. 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra Salih Bey'in hemen ofisinin altındaki Aşiyan Eczanesi gözükmüştü. Aşiyan Eczanesi'nin sahibi Salih Bey'in eşi Zeynep Hanım'dı. Her görüşmeye geldiğinde, Zeynep Hanım'a selam vermeden ofise çıkmazdı. Hemen selamını verdi ve binanın giriş kapısına geldi. Ofisin zilini bulup çaldı. Kapı, kulakları tırmalayan bir gıcırtı ile açıldı ve içeri girdi. Merdivenlerden çıkarken, her geldiğindeki gibi, korkuyordu. Çünkü her geldiğinde kendisiyle yüzleşiyordu. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi, kendisini sevememiş, olduğu gibi kabul edememiş insanlar için hep bir korku nedeni olmuştur.

Ofisin kapısının önünde durdu ve zili çaldı. Salih Bey'in asistanı Merve kapıyı açtı. Merve ile selamlaştıktan sonra galoşlarını giymek için kapının yanındaki pufa oturdu. Merve " Sen bekleme odasına geç, birazdan seni çağıracağım." dedi. Bekleme odasına geçti ve koltuğa oturdu. Koltuğa oturunca farketti ki oturduğu koltuk Salih Bey'in onu dinlemeye başladığı, her şeyin başladığı, koltuktu. Herhalde Salih Bey yeni koltuk alınca, elindekinin eskimemiş olduğuna kanaat getirmiş ki bekleme salonuna koymuş. O kaktüs yeşili deri koltuk, ona bu ofisle ilgili duyduğu korkuları yaşatan nesnelerden biriydi. Çünkü ilk kez o koltukta kendisini tanımaya başlamıştı. Birkaç dakika sonra Merve geldi ve " Salih Hoca seni bekliyor." dedi. Bekleme salonunun kapısından çıktı ve uzun ve dar koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledi. Kapıyı tıklattı ve açtı. Salih Bey, kitaplarla dolu masasının ardından " Hoşgeldin Taylan, görüşmeyeli uzun zaman olmuştu."

To już koniec opublikowanych części.

⏰ Ostatnio Aktualizowane: May 26, 2020 ⏰

Dodaj to dzieło do Biblioteki, aby dostawać powiadomienia o nowych częściach!

TamamlanmamışOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz