Chapter 5

150 27 3
                                    

All of my collections
I'll share them all with you

Cassie'nin rahatsız bir hastane koltuğunda uyanması, uykusu ağır olan birine göre oldukça kısa sürmüştü. Uyanmak istemeyerek gözlerini sıkı sıkı kapatmış, rahatsızlıkla koltukta yatıyordu. Evden her gelişinde hastane koltuğunun nasıl giderek daha ve daha rahatsızlaştığını not etti bir kenara. Kendi yumuşak, yastıklarla dolu yatağının rahatlığına alıştığı için böyle hissettiği çıkarımını yaptı.

Gözlerini aralayarak koltuğun gül desenlerine baktı ve büyük bir çabayla rüyasında gördüklerini hatırlamaya çalıştı. O kadar da olağan dışı olmadığını söyledi kendine. Annesi bu bayılmaları -Morgana ve çay partileri- oldukça sık yaşıyordu ve Cassie de bunlara pek yabancı değildi. Merlin'le konuştuklarının gerçek olmasını içten bir şekilde istedi. Orada gerçekten bulunduğunu kanıtlayacak bir şey almış olmayı diledi. Eğer bunlar Cassie'nin hayal dünyasının bir ürünü değilse annesin gerçekten de kurtarabilirdi. Bu düşünce içinin mutlulukla ısınmasına, heyecanla titremesine sebep oldu. Annesinin hastanede yatan hali gözünün önünden gitmiyordu. Artık onu sağlıklı ve mutluyken, dizi izleyip Hogwarts'taki işinden yakınırken görmek istiyordu.

Yorgun bir iç geçirmeyle, yan tarafına döndü ve uyumaya çalıştı. Ama bu gece tekrar uykuya dalamayacağını biliyordu.

Çoğu gece annesinin ölümüyle ilgili kabuslar görüyordu. Saçları alev alıyor, gözlerinden ve ağzından siyah kanlar akıyordu. Her şey için Cassie'yi suçluyor, onu tam da kıracak noktalardan vuruyordu. Dizlerinin üzerine çöküyor, gözlerindeki parıltı sönüyor ve bezden bir bebekmiş gibi yere devriliyordu. Gözleri boş, açık, ölü.

Cassie elleri titreyerek dolan gözlerini kırpıştırdı. Hala koltuk minderine dönük yatıyordu. Bir tıkırtı duyduğunda kafasını iyice yastığa bastırdı. Muhtemelen bir şifacıydı, o yüzden bakmak için kendini yormadı. Bunu yapmayı bırakması gerekiyordu. Eğer cidden Merlin'le konuştuysa gerçekten de bir şansı olabilirdi. Kafasındaki kötü düşünceleri görmezden gelip iyilere odaklanması gerekiyordu. Umut ışığını takip etmesi gerekiyordu. Bunu yapmazsa kaybolacaktı ve eğer o kaybolursa babası da kaybolurdu ve eğer babası kaybolursa birbirlerini bulamazlar, sefalet içinde yaşarlardı.

Cassie düşüncelerinden bir erkek sesiyle birdenbire ayrıldı. Tanıdık bir ses değildi ve kimin odasında olduğunu bilmediğini daha yeni fark ediyordu. Cebindeki asasına uzandı hemen, sapık insanlar iyice artmıştı ve Cassie hiçbir olayla uğraşabilecekmiş gibi hissetmiyordu kendini. Asasının cebinde olmadığını anladığındaysa içinde yükselen panik iyice arttı.

Deli gibi atan bir kalple, herhangi bir ses duyabilmek için kulaklarını açtı. Sonuçta asasını alan kişi babası veya bir şifacı da olabilirdi. Yatarken kırılmasın diye. Ama düşünecek olursa, babasının asasından daha önemli sorunları vardı. Buraya nasıl geldiğini bile bilmiyordu. Hastanenin en ücra köşesine gittiğini biliyordu ve soğuk bir hava kütlesinin içinden geçtiğini. Ama onu bulup koltuğa yatıran kişi bir gizemdi, cesaret edip arkasına bakmadığı sürece tabii.

''...uyanıyor.'' Diyordu bir ses. ''Kapı kilitli mi? Onu sorguya çekmem gerek.''

''Evinin önünde baygın yatan bir insanı uyanır uyanmaz sorguya çekemezsin! Annem seni öldürür!'' dedi ikinci bir ses, hafiften sinirli bir şekilde.

Cassie tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Bu ses diğerine göre oldukça gençti. Garip hissetmesine neden olan bir tonu vardı sesin. Çok tanıdıktı. Bir o kadar da yabancı. Dudaklarını birbirine bastırıp düşündü, Cassie. Konuştuklarından anladığı üzere hastanede değildi. Bu gerçek içini bir korkunun kaplamasına neden oldu. Vücuduna pompalanan adrenalin yüzünden gözlerinin genişlediğini, bedeninin ısındığını hissetti. Bunca zamandır onu, sebepsiz bir şekilde sorguya çekmeyi planlayan iki yabancının önünde uyuyordu. 'Harika,'diye geçirdi içinden. 'Bir bu eksikti.'

𝔑𝔬𝔫 𝔄𝔡𝔢𝔭𝔱𝔬 𝔇𝔢𝔭𝔯𝔢𝔫𝔰𝔲𝔰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin