Devlet idaresini, Cumhuriyet'ten söz etmeksizin millî egemenlik ilkeleri çerçevesinde her an Cumhuriyet'e doğru yürüyen rejim etrafında yoğunlaştırmaya çalışıyorduk.

Büyük Millet Meclisi'nden daha büyük bir makam olmadığını telkinde ısrar ederek, Saltanat ve Hilâfet makamları olmadan da devleti idare etmenin mümkün olacağını ispat etmek lâzımdı.

Devlet Başkanlığı'ndan bahsetmeksizin, onun görevini fiilen Meclis Başkanı'na yaptırıyorduk.

Uygulamada, Meclis Başkanı İkinci Başkan'dı. Hükûmet vardı. Fakat, Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adını taşırdı. Kabine sistemine geçmekten çekiniyorduk. Çünkü saltanatçılar, hemen Padişah'ın yetkisini kullanması gerektiğini ortaya atacaklardı.

İşte, geçiş döneminin bu mücadele safhasında, bizim kabul ettirmek mecburiyetinde bulunduğumuz orta şekli yani Büyük Millet Meclisi Hükûmeti sistemini haklı olarak yetersiz bulan ve meşrutiyet şeklinin açıkça belirtilmesini sağlamaya çalışan muhaliflerimiz, bize itiraz ederek diyorlardı ki: "Bu kurmak istediğiniz hükûmet şekli, neye, hangi idareye benzer?" Maksat ve hedefimizi söyletmek için yöneltilen bu türlü sorulara, biz de zamanın gereğine uygun cevaplar vererek saltanatçıları susturmak zorunda idik.

Rauf Bey, bu durumu dikkate alarak, verdiğimiz bir cevabın, vicdanını tatmin eden, reddi ve itirazı mümkün olmayan bir cevap niteliğinde olduğunu söylüyor; bütün görüş ve iddiasını benim o ifademe dayandırıyordu.

Rauf Bey, "bu inandırıcı ve büyük sözlerden sonra", Büyük Millet Meclisi Hükûmeti şeklinin sakat olacağını kabul etmek istemiyor. "Eğer bu sakat ise, bu sakat şekli vaktiyle bize kabul ettirenlerin, bu defa da, bir gün bu kabul ettirdikleri Cumhuriyet şeklini eksik görüp başka bir şekli ortaya atmalarından endişe edilmek gerekir" şeklinde mantık yürütüyor. Bu mantığın ne kadar çürük bir safsatadan ibaret olduğu meydandadır. "Kutsal duyguları, Cumhuriyet rejiminden başka hiçbir rejimi benimsemediği yolunda" olan bir kimsenin, geçiş döneminin zaruretlerinden olduğunu çok iyi bildiği Büyük Millet Meclisi Hükûmeti şeklinde saplanıp kalarak, Cumhuriyet şeklinin de eksik görüleceği ve başka bir şekil araştırılacağı endişesine düşmesinin yeri midir? Rauf Bey'in burada, Cumhuriyet'ten sonra başka şekil diye ifade ettiği şeyle, ne anlatmak istediği bellidir. Rauf Bey demek istiyor ki; Cumhuriyet'i ilân edenler, Osmanlı Hânedanını bu yolla saltanattan uzaklaştırdıktan sonra, acaba Cumhuriyetten tekrar saltanat devrine geçerek, saltanat makamını işgal etmeyecekler mi? Bunun tarihte benzerleri yok mudur? diye tereddüt ve endişe edenler var.

Rauf Bey, olduğu gibi aldığımız sözlerinin sonunda, halkın Cumhuriyet'i istediğini kaydederken, "istiyor ama uygulayamayız ki..." yolundaki şaşılacak ifadesiyle benim işaret ettiğim noktayı çok güzel açıklamaktadır.


İsmet Paşa'nın Meclis'te Rauf Bey'e Verdiği Cevaplar

Efendiler, Rauf Bey'e cevap veren ve değerli görüşler ileri süren konuşmacılar çoktu. Bu arada İsmet Paşa da güzel bir konuşma yaptı. İsmet Paşa'nın okunması her zaman yararlı olabilecek bazı sözlerini de aktaracağım.

İsmet Paşa: "Köklü bir devlet şekli söz konusu olduğu zaman, düşünce ve duygularımız kendi aramızda kalmaz. Onları takip eden bütün bir dünya vardır" dedikten sonra, "Cumhuriyet'in ilanı, bir milletin kutsal bir ideali, bir ateşi, bir ülküsü gibi ortalığı sarar."

Cumhuriyet ilân edildiği zaman, o milletin bütün hararetini gösteren her türlü belirtiler ortaya çıkar. Eğer bir memlekette, Cumhuriyet'in ilân edildiği günlerin üçüncüsünde, beşincisinde, hakları ortadan kaldırılmış bir Şehzade meydana çıkar da, Cumhuriyet'e karşı bir tavır takınırsa... dünya ve dünya düşünürleri, bu Cumhuriyet'in kuvvetinden şüphe eder" sözleriyle başlayarak, Cumhuriyet'in ilânı üzerine İstanbul'da alınan durumun vereceği zararı açıkladı.

NutukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin