Bölüm 49

54 2 0
                                    




Abdülmecit Efendi, Babasının Adı Dolayısıyla da Olsa "Han" Ünvanından Vazgeçemiyor

Refet Paşa'dan, 20 kasım 1922'de aldığım şifreli telgrafın birinci maddesinde, Refet Paşa diyordu ki, "Abdülmecit Efendi'nin 29 rebiülevvel tarihli yazısının altında "Halife-i Resûlullah Hâdimü'l Haremeyn'iş - Şerifeyn" ünvanının altında "Abdülmecit Bin Abdülaziz Han" imzası kullanılmıştır.

Efendiler, yaptığımız uyarıyı iyi karşıladığını bildirmiş olan Abdulmecit Efendi, "Halife-i Müslimîn" yerine "Halife-i Resûlullah" ve babasının adı dolayısıyla "Han" ünvanlarını kullanmaktan kendini alamamıştır. Bir takım düşünceler ileri sürdükten sonra da, Vahdettin'le ilgili demeçten vazgeçtiğini, çünkü, "başkasının kötü işlerini dile getirmek şeklinde bile olsa, bu türlü demeçlerin kendi prensip ve karakterine ağır geleceğinin açık olduğunu" bildirmiş. Bu nokta, telgrafın ikinci maddesinde yer almıştı. Telgrafın üçüncü maddesi, benim Meclis Başkanı sıfatıyla kendisine, halifeliğe seçildiğini bildiren telgrafıma yazdığı cevap niteliğinde idi. Bu cevapta: "Ankara'da Türkiye Büyük Millet meclisi Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne" diye doğrudan doğruya şahsıma hitap eden bir başlık kullanılmıştı. Dördüncü maddede, İslâm dünyasına duyuracağı bildiri şekli vardı. Bu bildirinin yazıldığı İstanbul'un, "Dârü'l-Hilâfetü'l - Aliyye" olduğunu da özenle belirtilmişti.

21 Kasım 1922 tarihi bir telgrafta: "Halife-i Resulûllah yerine, daha önce de bildirdiğimiz gibi Halife-i Müslimin denilecektir" dedik. Kendisine, halife seçildiğini bildiren telgrafımıza vereceği cevabın, şahsıma değil Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na yazılmasını hatırlattık. Yazılarında siyasî ve genel konularla ilgili kelimelerin bulunduğunu, bunlardan kaçınılması gerektiğini bildirdik.

Efendiler, önemsiz ayrıntılar gibi sayılması pek mümkün olan bu açıklamalarımla işaret etmek istediğim asıl nokta şudur: Ben, şahıs hâkimiyetine dayanan saltanatın kaldırılmasından sonra, başka ünvanla aynı nitelikle bir makamdan ibaret olması gereken hilâfetin de ortadan kaldırılmış olduğunu kabul ediyordum. Bunun, elverişli zaman ve fırsatta açıklanmasını doğal buluyordum. Halife seçilen Abdülmecit Efendi'nin bu gerçekten büsbütün habersiz olduğu iddia edilemez. Özellikle, kendisinin Halife ünvanıyla saltanat sürmesinin imkân ve şartlarını hazırlayıp sağlayabileceklerini hayal edenlerin varlığı düşünülürse, Abdülmecit Efendi'nin ve tabiî taraftarlarının saf ve gafil oldukları zannına kapılmak hiç de doğru olamazdı.


Halife Olacak Zatın Sıfat ve Yetkisi Ne Olacaktı

Şimdi, arzu buyurursanız, Halife seçimi dolayısıyla Meclis'in 18 Kasım 1922 günü gizli oturumlarında geçen görüşmelerle ilgili kısa bir bilgi vereyim:

Meclis'te konuyu pek ciddî ve önemli sayanlar vardı. Özellikle hoca efendiler, kendi uzmanlıkları ile ilgili bir konu bulduklarından çok dikkatli ve uyanık idiler. Bir halife kaçmış... Onu makamından indirmek ve yenisini seçmek... Sonra, yenisini İstanbul'da bırakmayıp Ankara'ya getirmek... Milletin ve devletin başına geçirmek.. Kısacası, Halifenin kaçması yüzünden Türkiye'de ve bütün İslâm dünyasında, karışıklık çıkmış veyahut çıkacakmış... Onun için, tedbirler alınmalı imiş... şeklinde düşünceler, endişeler ortaya atılıyordu.

Bazı konuşmacılar da, halife olacak zatın sıfat ve yetkisinin ne olacağına tespit gereğinden söz ediyorlardı.

Görüşme ve tartışmalara ben de katıldım. Konuşmalarımın çoğu, ileri sürülen düşüncelere cevap niteliğinde idi. Söylediklerimin özü şu cümlelerde toplanıyordu:

"Bu konu fazlasıyla tartışılıp tahlil edilebilir. Ancak, tartışma ve tahlillerde ne kadar ileri gidersek, konuyu çözüme bağlamakta da o kadar güçlük ve gecikmelere uğrarız. Yalnız, şu noktaya hepinizin dikkatini çekerim. Bu Meclis, Türk halkının meclisidir. Bu Meclis'in sıfat ve yetkileri yalnız ve ancak Türk halkının ve Türk vatanının varlığı ve kaderi ile ilgili ve onlar üzerinde etki yapabilir. Meclisimiz, kendi kendine bütün İslâm dünyasını içine alan bir güç ve kudrete sahip olamaz. Efendiler! Türk milleti ve onun temsilcilerinden kurulmuş bulunan Meclisimiz, kendi varlığını, halife ünvanını taşıyan veya taşıyacak olan bir kişinin eline veremez ve vermeyecektir Efendiler! Bundan dolayı İslâm dünyasında karışıklık varmış veyahut olacakmış. Bunların hepsi anlamsız ve yalan sözlerdir. Kim söylemişse yalan söylemiştir, yalan söylüyor."

NutukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin